Bir Türk’ün Osmanlı padişahı’na sohbet arkadaşı olmasını içine sindiremeyenler, paşa’nın açığını aramaya başladılar…Yine bir gün Padişah’ın huzurunda k, sohbette Padişah’ın arkadaşı (Nedimi) Acem Mehmet Paşa’da vardı…Hüseyin Paşa Acem Mehmet’e şaka yaparken açık sözlülüğünü çekinmeden orada da gösterdi…Acemoğlu’na ne gerekiyorsa dedi…Paşa’nın düşmanları bunu büyük bir olay olarak dillendirdiler…Sonuçta amaçlarına ulaşıp, Deli  Hüseyin Paşa’yı Budin Valililiğine göndererek saray’dan uzaklaştırdılar…Paşa’yı Budin valiliğinde bir yıl tuttular…Paşa gittiği her yerde mutlaka başarılı oluyor.Padişah’ta kendisini ödüllendiriyordu…Evet Osmanlı “içi dışı bir” yiğit, çalışkan sadık  bir devlet adamı bulmuştu…Devşirme ve dönmeleri bir telaş sardı…”Hüseyin Paşa bu gidişle Vezir-i Azam dahil olur” Bunu düşünmek dahi korkunç idi…Bir çare bulunmalıydı…Girit….Girit Osmanlının çok önem verdiği bir “Dar’ül Harp” yani Müslüman’ın  eline geçmesi için uğraşılan bir “savaş alanı” idi…Bir türlü fethedilemiyordu…Hele Girit’in merkezi sayılan “Kandiye Kale”sini fethetmek imkansızdı…Ayni şekilde diğer kaleler de öyle…Osmanlı’nın elinde, koca adadaki kalelerden sadece “Hanya” kalesi vardı…Venedik baskısı altında inleyen bu kalenin korunması o kadar güç dü…Hanya’ya komutan olmak demek, ecel meleğine randevu vermek gibiydi…Hanya’yı korumak için Girit’te yeteri kadar asker yoktu…Yeterli donanma yoktu…Devşirme devlet adamları bunu çok iyi biliyorlardı…Tarih 1646 yılına geldiğinde, Vezir Deli Hüseyin Paşa’dan Budin’deki otağına İstanbul’dan bir buyruk geldi…”Sen ki işbilir bir vezirsin…Derhal yola çıkıp Ehl-i İslam’ın bağrında onulmaz bir yara olan Girit’e gidip Hanya Kalesini muhafaza edesin”…Hüseyin Paşa görevinin zorluğunu , kolaylığını hiç düşünmek istemedi…”Madem ki devletin bana ihtiyacı var. O halde ben buralarda ne dururum?” deyip yol hazırlığına başladı…28 Ocak 1646 da Hanya’ya ulaştı…Kaledeki kuvvetini gözden geçirdi…Asker çıplak ve huzursuz…Savunma araç ve gereçleri yetersiz…Bunların hiçbiri Hüseyin Paşa’yı azminden döndürmedi…Çevresinde Rumlara güleryüz gösterip, onları hoş tuttu…Önce Hanya’nın kuzey batısında bulunan Kisamo kalesini aldı…Venedikliler bu Hanya muhafızın diğerlerine benzemediğini anladılar..Derhal faaliyete geçip, sekiz bini Rum olmak üzere on sekiz bin kişilik bir ordu kurdular…Hüseyin paşa bunu öğrenince derhal İstanbul’dan yardım istedi…Bu arada Venediklilerin çıkarma yapacağını da tahmin ederek  limanların içine hendekler kazdırdı…Savunma işlerini takip ederken  kırk muhafızı ile pusuya düştü…Ölümüne savaştı …Pusu kuranları perişan etti…Pusuyu kuranların başı ve Venediklerinin kaptanı olan Marko’yu yakalayıp Hanya’ya getirdi…Venedikliler bu Osmanlı paşasından öyle korktular ki, bir zaman ne yapacaklarına karar veremediler…Venedikliler ince ince düşünüyorlardı…Şimdi ne olacak Osmanlı başımıza öyle bir bela sardı ki kalk kalkabilirsen bu işin altından….Karar bu Osmanlının Girit’teki tek dayanağı olan Hanya kalesini ortadan kaldırmaya karar verdiler…Bunu haber alan Hüseyin Paşa derhal tedbirini aldı…Atlı birliği yoktu…Yerli halka daha önce verilen yüz kadar atı geri aldı…Venediklilerden ele geçirdiği atları da katarak üç yüz kişilik bir “Süvari Birliği” kurdu…Bu ara stratejik önemi olan limanları ele geçirdi…Başkent İstanbul’daki insaf sahipleri Deli Hüseyin Paşa’nın darda kalmasına razı olmayıp, hükümeti sıkıştırdılar ki, hükümet  İtalyan Cağaloğlu ailesinden eski Vezir-i Azam Mehmet Paşa’nın serdarlığında (Başkomutanlığında) istenilen asker ve donanmayı sonunda gönderdi…Hüseyin Paşa bu yeni kuvvetlerle beraber hiç beklemeden çevredeki liman ve kaleleri almaya başladı…Cağaloğlu Mehmet Paşa’nın ölmesi ile Deli Hüseyin Paşa, padişah fermanı ile Başkomutan olarak tayin edildi…Hanya Kalesini Devşirme Arnavut  ki ileride Vezir-i Azam olacaktır Kara Murat ağa’ya bırakarak çarpışmaları yönetmeye başladı…Çok kısa zamanda pek çok yerleri fethetti…Ve sıra geldi Kandiye’ye…Deli Hüseyin paşa bunu İstanbul’a bildirdi. Top, gemi, ve asker talep etti…İstanbul isteklerini düşüne dursun o hemen Kandiye’yi kuşattı…Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa’yı komutan tayin etti..Bu arada İstanbul’dan istediği kadar olmasa da yardım geldi…Hüseyin Paşa Girit fırtınası gibi gerek Kandiye’ye gerekse limanlara baskınlar veriyor ve üstün başarılar elde ediyordu…Ne var ki Kandiye kalesi direnmeye devam ediyordu…Kale devamlı olarak Venediklilerden yardım alıyordu…Bu yardımı da önlemek mümkün olmuyordu…İki yıl süren bu kuşatma sonunda İstanbul’dan gelen yardımlar bitmiş, yenileri gelmez olmuştu…Çünkü Venedikliler  Çanakkale boğazını tutmuş hiçbir Osmanlı gemisini Akdeniz’e salmıyorlardı…Anadolu’nun güney sahilinden indirilen top ve diğer malzemeler ise Girit’e çok zor şartlarda ulaşıyordu..Asker yarı aç yarı yok savaşmaktaydı…Venedikliler her türlü yardımı alıyor ve çok rahat direniyorlardı…Erzak malzemelerini ulaştıran gemiler de gelmez olmuştu…Asker huzursuzdu…Bu ise devşirmelerin beklediği bir durumdu…Devşirme bu fırsatı hiç kaçırmadı…Arnavut Zurnazen Mustafa Paşa, zaten Deli Hüseyin Paşa gibi bir Türk’ün buyruğunda olmaktan rahatsızdı…Giritteki Osmanlı Ordusuna Hüseyin Paşa yerine Başkomutan olmayı düşünüyordu…Bu amacına ulaşmak için el altından askeri isyana teşvik etmeye başladı…Kendi kendini başkomutan yapan bu zurnacı Başkomutan Hüseyin Paşa’nın da görevine müdahele eder oldu…Bunu anlayan Hüseyin Paşa “Edebinle otur, görevin olmayan işlere karışma “ diye çok sert bir uyarıda bulundu…                (Devam edecek)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.