Garip bir başlık  değil mi? Evet bu  gün yine tarihimizden bir kesit aktarmak istiyorum…Hani birilerinin şu Osmanlı’yı öve öve bitiremedikleri ve onu cihan imparatorluğu göstermek için bir yerlerini yırtmaya çalıştıkları ve bu günlerde de yeniden canlandırmak için gayretkeşliklerini gördükçe de insan bu insanların Osmanlı’yı ne kadar tanıdıklarını sormadan edemiyor…Osmanlıdan bir kesit sunmak istiyorum…Kurucuları Türkmenler ve Yörükler olan Osmanlı devletinin “pençik” denen sistemle yabancı devletlerden devşirdikleri 13 ila 19 yaşında gençleri Saraya getirip Endurun da Osmanlı (!) olarak yetiştirip onları müslüman (!) yaparak, bu şekilde yetiştirdikleri ve içlerinden ehil olanları devletin en üst kademelerine kadar çıkarmakta beis görmemeleri ve sonra bu devşirmelerinde devlete nasıl bela oldukları da malumdur…İşte şimdi yazacağımız hikaye de bu mütegallibelerin ne işler yaptıkları hakkında…Tarihe “Deli Hüseyin Paşa” olarak geçen bu Türk kahramanının  yükselmesi karşısında paniğe kapılan devşirmelerin yaptığı entrikaları yazmak istiyorum…Buyurun hep beraber ben yazayım sizler de okuyun….

4. Murat dönemidir…Kimine göre Kastamonu’dan gelen Hüseyin adlı bir Türk delikanlısının şansı yaver gitmiş…Osmanlı Sarayı’nın “odun” işlerine bakmaya başlamıştır…Saraydaki ünvanı da “Zülüflü Baltacı” dır….Görevi saraydaki padişah ailesine ait kişilerin kullandığı odalara yakacak odun kesmek ve taşımaktır…Bu arada “Kara Hadım Ağaları” na da hizmet etmek Zülüflü Baltacı olmanın kurallarındandır…Hüseyin işini hakkıyla yapar…Okumuş değildir…Anadolu Türk’ünün fazla okumasına zaten gerek yoktur…O bunu bilir…Devlete okumuş güvenilir adam yetiştirmenin yolu bellidir; Enderun…Saray’ın bağrındaki Enderun’a yeteri kadar hristiyan çoçuğu alıp okutarak “adam edip” onları yeri geldikçe devletin makamlarında kullanmak bir Osmanlı yasasıdır… Türk’e ne gerek vardır?...Baltacı Hüseyin, kaderini bilmekte payına düşen işi en iyi biçimde yapmaya çalışmaktadır…Çünkü, bırakınız Endurun’a girme hayalini, Türklerin saray da “oduncu” olarak bulunmasını istemeyenler bile vardır…Arnavut Koçi Bey’i sürekli olarak padişah’ın yanında görünmektedir…Koçi efendi sürekli Padişaha “Aman padişahım çok dikkatli olunuz, saraya Türk, Yörük girer oldu…Devletin sonu felakettir…deyu akıllar vermektedir…Türklerin hamal, oduncu olarak dahi, Osmanlı sarayında bulunmasının “korkunçluğunu” büyük adamların konuşmalarından biliyordu…Harem’e ve Ağa’nın odun taşırken “eloğullarının” yaptıkları dedikodulara kulak misafiri oluyordu…Odun hamalı Hüseyin nasıl bir ortamda bulunduğunu o keskin zekasıyla kavrıyor: bir “kul taifesinin  hışmına uğrayıp ta ekmeğinden olmamak için elinden geleni yapıyordu...Saray da zeka gücüne itibar edilmediğine göre , o da pazu gücüne önem veriyordu…Başka “Zülüflü Baltacılar”ın iki seferde taşıyacağı odunu, o bir sefer de taşıyordu…Bu hareketlerinden dolayı adı da “deli”ye çıkmıştı…

İran elçisi, Osmanlı’ya armağan olarak bir kurulu yay getirmiş “Bu yayın kirişini çıkarıp, tekrar kuracak bir yiğit, Osmanlı mülkünde acep var mı? “ diye bir soru ortaya atarak armağanını vermişti..Elçi bu yayı Osmanlı mülkünde kimsenin çekemeyeceğini sanıyordu…Yay İran’da ona göre hazırlanmıştı…Gerçekten İstanbul çevresi aranmış taranmış ama bu yayı değil bozup kurmak kirişini bile oynatacak bir yiğit bulunamamıştı…Devlet adamları İran’lı elçinin başlarına sardıkları bu “milli belayı” bir an önce defetmek için yoğun çaba harcıyordu…

Deli Hüseyin odaya her girişinde gözünü yay’dan ayıramıyordu…Bir gün dayanamayarak yayı duvardan aldığı gibi çekmeye başladı…Hiç zorlanmadan kirişinden çıkarıp bozdu…Tam tekrar kuracaktı ki diğer baltacılar “ağa geliyor” diye kendisini uyardılar…Telaşa kapılan Hüseyin yayı kurmadan duvara astı ve odadan ayrıldı…Ağa odaya girince yayın bozulduğunu gördü…”Bu yayı kim bozdu?” diye sordu…Kethüda saklayamadı ve “ ağam deli Hüseyin bozdu, hem de birkaç kez” dedi…Kızlar ağası hemen deli Hüseyin’e haber gönderdi…Deli Hüseyin giydirildi , kuşatıldı ve padişahın huzuruna çıkarıldı…Sultan Murat; “Hele çek bakalım şu yayı” dedi…Deli Hüseyin yayı birkaç defa çekti, bozdu…Sultan Murat ise her yayı bozuşunda “Yüzün ak ola…İki cihanda berhüdar olasın “ diyordu…Haber hemen İran elçisine de verildi…Deli Hüseyin onun huzurunda da yayı birkaç kez kurdu ve bozdu…Hatta bu kurup bozmalarda yay kırıldı…Bu olaydan sonra Deli Hüseyin sultan Murat’ın Muhasibi(sohbet arkadaşı) oldu…Üstün zekası, bir devşirmenin Endurun okulunda uzun yıllar zor öğrendiği devletin incelik isteyen işlerini o kısa zamanda öğrendi…Gün geçtikçe yetenekleriyle, devşirme ve dönmelerin arasında sivrilmeye başladı…Yüksek Türk kişiliğinin bütün özelliklerini taşıyordu…Zeki, açık sözlü, dürüst, sadık,korkusuz ve çalışkan…Ve Mısır’a Beylerbeyi olarak tayin oldu…Çok geçmedi, Kaptan Paşa ünvanı ile 4.Murat’ın Bağdat seferinde bulundu…Sultan Murat ölünce yerine geçen Deli İbrahim ekibi Sultan murat devrinde görev alanların pek çoğunu görevden almasına karşın Deli Hüseyin Paşa’ya kimse dokunamadı…Üstelik ikinci Kaptan Paşalığa getirildi..Bu görevde dillere destan başarılar gösterdi…1640 Yılında Karadeniz’e açıldı… Rus Kazaklarını teknelere doldurup İstanbul’a getirdi…Herkesin hayranlığını kazandı..Daha sonra Silistre ve Özi valilikleri kendisine verildi…Azak kalesini düşmandan almak için hazırlanan ordunun başkomutanı oldu…Ne var ki istenilen barut gelmeyince kaleyi alamadı…Daha sonra Bosna valisi oldu..Paşanın hizmeti dillerdeydi..Devşirme ekibi Deli Hüseyin’in azmini, içtenliğini, çalışkanlığını, devlete bağlılığını  bildiği için hasetlikler su yüzüne çıkmaya başladı…Bu Türk evladı yükseldikçe Devşirme ve Dönme ekibi huzursuz olmaya başladı…Cahildi belki ama o bu fitneyi tanıyordu..Devşirmeler kendi adamlarının en büyük kusurlarını örtüyor , fakat Hüseyin Paşa’nın açık sözlülüğünün sonucu, dayanamayıp söylediği çok küçük bir sözü dahi büyütüyorlardı…   (Devam Edecek)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.