Ne var ki Zurnacı’nın bu fitne çalışmaları etkisini gösterdi…”Bize gerekli cephane ve kuvvet gelmezse biz siperlere girmeyiz…” diye yeniçeriler  buyruklara karşı gelmeye başladılar…Buda yetmedi Zurnacı öyle bir iftira attı ki “Deli Hüseyin Paşa düşman ile işbirliği yapmıştır…Bu fitne ortalığı karıştırdı…Bu fitne karşısında yeniçeriler Hüseyin Paşa’yı öldürmek ve sarayını yakıp yıkmak üzere harekete geçtiler…Hüseyin paşa’yı öldürmek üzere saldıran yeniçeriyi paşa bir kılıç darbesi ile ikiye böldü..Pabuç’un pahalı olduğunu gören Yeniçeriler geri çekildi. Bu fitneyi ortaya atan Zurnacı Arnavut paşa da korktu…Deli Hüseyin paşanın ayaklarına kapandı ve af diledi…Paşa saraya saldırılmasına değil “düşmanla işbirliği yaptı” denmesine çok kızmıştı…komutanlarını ve yeniçeriyi toplayıp gerekeni söyledi…Deli Hüseyin paşa’nın Girit’te yazdığı destan İstanbul’un çarşısında pazarında söylenir oldu…Bu kahramanlık yüzyıllardır saray ve hükümete çöreklenmiş devşirme “Kul taifesini çok tedirgin etti…Oysa onlar Paşayı Girit’e başarısız olsun diye göndermişlerdi…Bütün millet bu Türk soylu kahramanı alkışlıyordu…Bu devşirmeler için iyiye bir alamet değildi…”Bu adam kesin Vezir-i Azam olur tedbiri tez alınmalıdır” diye kendi aralarında konuşuyorlardı…Ve bulundu da..Bu arada Girit’te bulunan Hüseyin Paşa’ya hitaben yazılan fermanı ocak ağalarından Kör Hüseyin götürmek üzere yola çıktı…Bu fermanda; “ askerlerden 1500 kişinin İstanbul’a geri gönderilmesini …” yazıyordu…Öylesine ince bir tuzaktı ki buna  akıl erdirmek için ancak fitne ile yetişmek ve fitne ortamını bilmek gerekiyordu…Devşirmenin bu ferman ile bekledikleri şu idi;Girit’te aç susuz bin bir zorlukla mücadele ederek savaşan binlerce askerden 1500 kişinin İstanbul gibi rahat bir yere çağrılması demek “savaşmayın isyan edin” demekti…Hüseyin Paşa durumu derhal kavradı…Nitekim de öyle oldu…”Bu 1500 asker giderken, bu Girit elinde aç susuz kalarak niçin savaşalım?Bizim ne günahımız var?” Diyen yeniçerilerin bir kısmı kaçtı…Hüseyin Paşa’nın bin bir emekle kurduğu ordu, dağılıverdi…Ancak ordu Hüseyin paşa’yı çok iyi tanıyordu…Asker arasına sokulan bu nifakın İstanbul’dan kaynaklandığını biliyorlardı…Bu nedenle, kahraman paşanın destanlaşan adına bir leke gelmedi…O sırada Veziri Azam Arnavut Kara Murat Paşa  idi…Bu devşirme Girit’teki Kahramanın hile ile yok edilmesine dünden razı idi…Ancak hileyi iyi tezgahlamak gerekmeydi…Girit’teki bazı komutanlara gizlice mektup yazdı …” Hüseyin paşa askere eziyet ediyor mu?, Hüseyin Paşa, Zeamet ve tımarları hak sahiplerine adilce veriyor mu? Kandiye fethinin gecikmesinde bir suçu var mı? Askerin son isyanı Hüseyin Paşa’nın tedbirsizliğinden mi olmuştur? Bu sorulardan bir tanesine istenilen cevabın verilmesi Kahraman Paşa’nın başının kopartılmasına yetecekti…Fakat orada bulunan sütü bozuk  Yeniçeriler arasında pek çok Anadolu yiğide bulunmaktadır..Bunlar arasında Tarihçi Naima’nın “Türkçe bilmez Türkmen “ dediği Katırcıoğlu Mehmet Paşa da vardır ki,Hüseyin Paşa gibi Türk töresini iliklerine kadar sindirmiş bir yiğittir..İstanbul’da Osmanlı’nın beynine girmiş ve çoğu zaman beyni olan Türk olmayan devşirme ve dönmeler elbette bunları bilmezdi…Bilmediği için Arnavut  vezir-i azam, bir Türk komutanın buyruğundaki komutanlara düşünmeden fitne mektubu yazabiliyor du…Olmadı …Güngörmüş bu askerler ve komutanları bu fitne tuzağına düşmedi…Deli Hüseyin Paşa bu mektuptan anında haberdar oldu…Hemen komutanlarını toplayarak şu tarihi konuşmayı yaptı…” Bak a ihtiyarlar ve gaza yoldaşlarım!...Benim Girit’teki hizmetimde bir kusurum var ise, hakkı olmayana dirlik toprak vermiş isem korkmadan söylen…Hak kelamı ne ise öyle davranın…Dünya ve ahret te bana şahit olun” Bu konuşma kendine güvenen bir başkomutanın konuşmasıdır….Başkomutanın sözü bitince bütün komutanlar şöyle dediler…Gazi Paşam bizim varlığımız bizleri görüp gözetmeniz sayesindedir..Yoksa dört  senedir Kandiye kuşatmasına yaz kış demeden dayanmak mümkün değildir…Biz sizden her bakımdan memnunuz…Yararlılık gösterenlere hakkını tam olarak verdiniz…Kale(Kandiye) kuşatmasında bir kusurunuz yoktur…İsyan diye bilinen olaylar dört senedir kuşatma sıkıntısına dayanılmamasından doğan olaydır…Biz gerçeği yazıp göndereceğiz..Girit’teki Osmanlı Ordusu başını vermedi…Paşa Girit’te savaşmıyor adeta destan yazıyordu…İçinde 40 bin Venedik askerinin bulunduğu Kandiye Kalesini israrla kuşatmaya devam ediyordu…Gazi Hüseyin Paşa 14 Ağustos 1650 tarihinde büyük bir zafer kazandı..Çok az bir kuvvetle 10.000 kişilik düşman kuvvetini geleneksel Türk taktiği olan yarım ay şeklindeki sarma harekatıyla ( ayni taktik son Afrin harekatında uygulanıyor)imha etti…İstanbul yardım göndermeme konusunda hala direniyordu…Sonra beş bin asker gönderiyoruz diye haber geldi…Ama gele  gele 300 asker ile 80 sipahi gönderdiler…Bu sırada Venedikliler Çanakkale Boğazı önünde Osmanlı Donanmasını feci bir şekilde yendiler…Bundan sonra isteseler de yardım gönderemez duruma düştüler…Venedikliler bu deniz savaşı galibiyeti ile cesaretlendiler…kaleden kuşatmadaki Osmanlı ordusu üzerine saldırdılar fakat Katırcıoğlu Memet Paşanın üstün gayretleri sonucu yenilgiye dönüştü…

Devşirme ise bu galibiyete felaket gözüyle bakıyordu..Çünkü  Deli Hüseyin Paşa er geç vezir-i azam olacaktı…Zaten daha önceden olmuştu da…Padişah fermanı ile de onanmıştı…Kapıcılar Kethüdası Mührü humayın-ı  fermanı götürmek için yola çıkmıştı…Bu felaket Arnavut fitneci başı Zurnacı Mustafa Paşa tarafından zar zor önlenmişti…..( Devam Edecek)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.