Osmanlı düzeninde,  adalet, din ve eğitim işleri, ilmiye sınıfına mensup, Kazasker, Şeyhülislam, Kadı ve Müderrisleri vasıtasıyla yürütülmüştü. Osmanlıda ilk eğitim sıbyan mektepleri, cami ve zaviye vb. yerlerde verilirken, üst eğitim medreselerde ve Enderun gibi kurumlarda yapıldı.

     Ülkede, 17. asırdan itibaren birçok kurum gibi medreseler de vasıflarını yitirmeye ve bozulmaya başlamıştı.

     “Sultan Genç Osman katledildikten sonra yönetimde yeniçeriler ve ulema sınıfı etkili oldu. İlmen ve ahlaken yüksek olması gerekirken, haset ve rekabet yüzünden namuslu ve liyakatli kimseleri de heba ediyorlardı.

     Sultan İbrahim zamanında yönetimde büyük nüfuzu olan Cinci Hoca’ya rüşvet verenler, istedikleri medrese ve kadılıkları sahip olurlardı. Bir mevkii elinde bulunduranların çocukları ve liyakatten yoksun olan kimseler ilgili yüksek makamlara gelirdi.”

     Velhasıl, liyakatten, akıldan ve ilimden uzaklaşınca dengeler ve düzen değişmeye başlamış, bu kötü gidişe dur demek için çözümler aranmaya başlanmıştı.

      “Osmanlılar, karşılaştıkları entelektüel ve pratik problemlerin çözümünü hep İslam kültür ve biliminde ararken, ihtiyaç duydukları bazı teknolojik gelişmeleri de Avrupa'dan almışlardır. Ancak XVIII. asırdan itibaren Avrupa'da bilim ve sanayide meydana gelen hızlı gelişmeler neticesinde, Osmanlılar ile Avrupalılar arasındaki güç dengesi Osmanlıların aleyhine bozulmuştur. Bunun üzerine Osmanlılar, Batı biliminden seçici olarak bazı aktarmalar yapmaya başlamışlardır Böylece zamanla bilimde ve eğitim kuramlarında, İslam geleneğinden Batı geleneğine doğru bir geçiş yaşanmıştır. Bu sebeple Osmanlı bilimi ve eğitimi, birincisi İslam geleneği (klasik dönem), İkincisi Batı geleneği (modernleşme dönemi) olmak üzere iki başlık altında incelenmelidir. Geçiş döneminde iki geleneği birbirinden kesin çizgiler ile ayırmak kolay olmamakla beraber, Batı bilimi ile temaslar ve Avrupa dillerinden aktarmalar arttıkça iki dönemin ayrılması daha belirgin hale gelmiştir.” * 

Osmanlı Ülkesinde, Gayrimüslimler de kendi okullarını açarak, eğitimlerini istedikleri gibi vermekteydiler.

      Osmanlı çare bulmak üzere, çağın gelişmelerine uygun, ağırlıklı olarak askeri mühendishane ve benzeri yeni okullar açtı. Hatta on dokuzuncu yüzyıldan itibaren, gençlerini bilgi ve görgülerini arttırmak için Avrupa’ya gönderdi.

     Bu pek çok yenilik, ilim ve teknolojik gelişmeler, sınırlı şekilde kaldı ve durumu değiştirecek bir katkı sağlanmadı. Çabalar az sayıda yetişmiş kaliteli insan kaynağı oluşturmuş olmasına rağmen top yekûn toplumdaki değişimi sağlayamadı. 

     Artık yenilenmenin ve zihniyet değişiminin, kendine en uygun şekilde, kendi mekânında, kazanımlarını yok etmeden, insan odaklı, fırsat ve hürriyet serbestisi içinde yapılması mümkün olabilecek miydi? 

*E. İhsanoğlu

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.