17 .Yüzyıl Avrupa’sında bilimin gelişmesi baş döndürüyordu…Matematik bilimi, fizik araştırmalarında bir araç olarak kullanılıyor, deneyler başını almış gidiyordu…Fizik bilimi olgunlaşma yolunda ilerlerken, bu bilim fizyolojiye, kimya’ya ve tıbba uygulanıyordu…Teleskop ve mikroskop ile insan gözü yeni  keşifler  dünyasına  açılıyordu…Johannes Kepler , Galile, Bacon ve  Isaac Newton günümüzün ilk ışıkları gönderiyorlardı…Evren ; Fizik, mekanik ve matematiğin  merceği altına alınmıştı…Robert Boyle,İngiltere de 1661 yılında bilimle ilgilenenlerin çalışmalarını birbirlerine aktarmalarını amaçlayan gizli “kolej” kuruyordu…Bu “gizli koleji “ den haberdar olan kraliyet , engellemek şöyle dursun, bu koleji seçkin bilim adamlarının üye olabileceği saygın bir kurum haline getiriyordu…Padula Üniversite Tıp Profesörlerinden Santario, termometreyi hastalara uyguluyor, hissedilmeyen terlemeleri keşfederek metabolizmanın esaslarını teşkil ediyordu…Harvey kandolaşımını bulup açıklayarak fiziği, fizyoljiye uygulama başarısı gösteriyordu…Borelli insan hareketlerini fizik kanunlarıyla açıklıyordu…Franciscus Sylvius,  Leyden Üniversitesi’nde ilk kimya laboratuvarını açarak klinik teşhislerde kimyayı devreye sokuyor , asitlerle alkalilerin birleşmesinden meydana gelen tuzlar üzerinde  incelemeler yapıyordu…Malpighi, Grew, Hok ve diğerleri mikroskop ellerinde biyolojik araştırmalarla uğraşarak kan yuvarlarını keşfediyorlardı…İngiltere’den sonra 1666’da Paris Academide Des  Science kuruluyor ve böylece araştırmacılar bilginler arasında iletişim daha da sıklaşıyor ve bilimsel araştırmacılar tartışmalarını serbestçe yapıyordu…

Ya kitap dünyası?

İstanbul’un fethinden önce icat edilen ve fakat Osmanlı’da Müslüman tebaanın 1729 yılına kadar nimetlerinden faydalanamadığı matbaa Avrupa’da o güzel hizmetini 15. Yüzyıldan beri olanca hızıyla veriyordu…17. Yüzyılda’da matbaalar harıl harıl kitap basıyor bütün Avrupa yayınlanmış kitaplarla bilginin gücünü hissediyordu…Tarih, Felsefe, Astronomi kitapları Avrupa’nın çoktan gündemindeydi…Avrupalı komutanlar  savaşları “Eşref saatlerine göre” yönetmiyorlardı…Osmanlı da değil 17 yüzyılda 18 yüzyılda bile bir Şeyhülislam tarih, felsefe, astronomi kitaplarını okunmasını uygun bulmuyordu…Osmanlı Ordusu komutanı saldırı için yanındaki müneccimin söyleyeceği  “eşref saati” ni bekliyordu..Tarih 1716….Devir 3. Osman devri…Veziri azam Damat Ali Paşadır…Veziri azam Avusturya ile yapılan Varadin Meydan Savaşı’nda Başkomutandır…Osmanlılar bu savaşı, aslında kahraman olan   veziri azam Damat Ali Paşa’nın yerleşmiş köhne bir zihniyete itibar etme gafletinde bulunması sonucunda hezimet ölçüsünde kaybeder…Olay nasıl gelişti?...Kuşkusuz ki Allah’ın hiçbir günü  ve saati uğursuz olamaz…Ne var ki 18. Yüzyılın başlarında Osmanlı orduları yöneticileri  bırakınız savaş anını savaş sahasına yaklaşma yürüyüşlerini bile “uğurlu gün, uğurlu vakit” e göre düzenliyorlardı…Şimdi ayrıntılar…Varadin savaşında Osmanlı ordusu ile Avusturya kuvvetleri aşağı yukarı denkti..Osmanlı ordusu Anadolu beylerbeyi Türk Ahmet Paşa, Rumeli Beylerbeyi sarı Ahmet Paşa, Şehsuvaroğlu Osman Paşa…gibi…Osmanlı ordusu komutan ve asker bakımından mükemmeldi…Fakat Osmanlı ordusunu yöneten Melami tarikatından Lali-zade Abdülbaki fendi…Ordu düşman ile karşılaşacağı Varadin yöresine doğru ilk büyük yürüyüşünü yaptı…Sava nehri üzerinde köprü kurup Zemlin yakasına 25 Temmuz 1716 tarihinde geçti…Bu geçiş askerliğin gereği idi…Geçti fakat ordu rahatsızdı…Eskiden Başkomutanlar böyle seferi UĞURLU GÜNLER OLAN CUMARTESİ, PAZARTESİ. PERŞEMBE GÜNLERİ YAPARLARDI…Oysa serdar-ı Ekrem Sava  nehrini geçişi öğleden sonra yaptırmıştı…Olacak şey miydi bu?Tam bir uğursuzluk alameti…Başkomutan Ali Paşa çok ciddi bir uyarı almış olmalı ki bundan sonra savaşı  Lali-zade Abdülbaki Efendi’nin  tayin edeceği “eşref saatine” göre orduyu yönetecekti…İşte Damat Ali Paşa ‘nın en büyük gafleti…İşte bu melaminin sözlerine uydu…Çok rahat kazanılacak savaş bu melaminin “eşraf saati”ni beklemeliyiz sözü ile Osmanlı ordusu kaybetti…Avusturya ordusunu Prens Öjen diye kurt bir asker vardı…lk çarpışmalar Osmanlı ordusunun galibiyetiyle geçti…Fakat prens Öjen yanında piyade ve süvarileri de savaşa soktu..Türk Ahmet Paşa’nın kuvvetleri üzerine yüklendi…Osmanlı ordusu sarsıldı…Bunu fark eden ve Osmanlıyı 2.ci Viyana ve Zenta’dan çok iyi tanıyan Öjen genel saldırıya geçti…Bu saldırı karşısında Osmanlı ordusu sadece bekliyordu …Neyi bekliyordu? “Uğurlu saati”…Lali-zade Müneccim efendi elindeki usturlap ile yıldız falına bakıyor ve ordunun hücum edeceği “uğurlu saati” tespit etmeye çalışıyordu…Başkomutan Damat Ali Paşa ise gözlerini bu melami’ye dikmiş müneccimden gelecek direktifi bekliyordu….Türk Ahmet paşa Şehit, Can Aslan Hüseyin Paşa şehit…Osmanlı ordusu dağılmış kaçmakta…Sağ kalanlar Damat Alipaşa’ya yalvarsa da o “korkmayın düşmanın yenileceği saat gelecek “diye Melami artığına bakmaydı ….Osmanlı ordusu yedi bin şehit, 114 top, 150 sancak beş tuğ kaybetti…Osmanlı ordusunu aslında Avusturya değil Melami artığı Lalı-zade yenmişti…Osmanlıya hükmeden zihniyet ulema adı altında akıldan fen’den ilimden yoksun tamamen kendi kafalarına  uygun bir zihniyet idare ediyordu…Devşirmeler bir yandan ki bunların çoğunluğu endurun mezunu devşirmelerdi..Bu Müslüman görünümlü hainler aslı ve kuruluşu Türkmen ve Yörüklerden oluşan bir devleti 16 ve 17,18 yüzyıllarda iyice devlette egemen güç haline geldiler  ve Osmanlıyı çökerttiler…Özellikle 17,18 yüzyıl Osmanlı Tarihini iyi irdelemek gerek…Büyük Osmanlı’nın büyüklüğü bu zavallı melaminin “eşref saatini “ bulmak kadardı…Bu gün bu büyük Osmanlıyı diriltmek adına yine bu günün geri zekalıları çaba içindeler…Yanı Lalı-zade ile aynı kafadalar…Tarih tekerrür etmemeli…

Faydanılan  eser; Osmanlını arka bahçesi…ANKARA 1998

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.