Bir üçüncü dünya ülkesinde tarım üretimi, yoğunluklu olarak kol gücüne dayanan ve genellikle yakın çevre ve iç Pazar taleplerinin, boyutlarını belirlediği üretimdir….Köylü olarak adlandırılan ve genel olarak “Köy” denilen küçük yerleşim bölgelerinde yaşayan bu insanlar önce kendi ihtiyaçlarını karşılamak, sonra da güçlerinin ve imkanlarının el verdiği oranda “yakın Pazar” için üretirler….Ülkelerin dünyadaki coğrafi konumuna, sosyo-ekonomik şartlarına göre bu üretim biçimi ayrıca niteliksel ve niceliksel farklılıklar da gösterir …Köylülerin uyguladığı geleneksel tarım üretiminin en belirgin niteliklerinin birisi de üretim tarzının kırsal alana bağladığı nüfus miktarıdır…Bazı Asya ülkelerinde bu kırsal alan nufüsu % 75’lere varabiliyorken (Türkiye % 20’ler de)Avrupa ve ABD de % 2 lerde , kadar düşmüştür..Batı’nın bize sunduğu bu gösterge, kimilerinin iddia ettiği gibi hiç de “ kalkınmışlık göstergesi”  değildir…Son 300 yıldır dünyayı soyan sömürgeci ABD ve Batı Avrupa Ülkeleri kendi halklarını adım adım kırsaldan, daha kolay kontrol edebilecekleri şehirlere çekmiş ve boşattıkları alanlarda tarımsal üretimi,üç beş endüstriyel tarım şirketlerine teslim etmiştir…Sonuç olarak günümüzde ABD ve AB ülkeleri de şehirde yaşayan geniş insan kitlelerini sağlıklı olarak besleyebilme sorununu çözememiş, kendi insanlarını kitlesel üretimin kaçınılmaz olarak beraberinde sürüklediği ağır sağlık riskleri ile baş başa bırakarak, adeta kaderlerine terk etmişlerdir…Geleneksel tarım, güçlü bir ülkenin insanlarının önemli bir bölümü kırsalda yaşıyor…Kendi kendini beslediği gibi halkın geri kalan kısmını da sağlıklı olarak besleyebiliyorsa…O ülke sosyal ve politik yapısında ciddi boyutlarda bağımsızlık dinamiği taşır…Her iki ayağı ile bir avuç toprağının üzerinde dimdik durarak üreten ve en başta kendi ailesini kimseye muhtaç olmadan besleyebilen bu insanları açlıkla korkutamazsınız….Dolaysı ile eğip bükemezsiniz…Bir ülkenin kendi öz tarımsal üretim tarzı ve potansiyeli ile, kırsalda yaşamayı sürdüren geniş çiftçi toplulukları , dış güçler açısından o ülke üzerinde baskı kurmayı çok zorlaştıran en önemli faktördür…Geleneksek tarım ile endüstriyel tarımın birbirine zıt yapıları Küresel Finans Oligarsisinin kurmak istediği düzene ulaşabilme uğraşında ivedilikle halledilmesi gereken bir görevi dayatır…Bu görev;

Kırsalda yaşayan ve geleneksel üretim biçimini kimseye muhtaç olarak sürdüren Kırsal nüfusun (Köylülüğün)topraklarından koparılarak en kısa zamanda şehirlere sürülmesi ve böylelikle ekilebilir toprakların boşaltılmasıdır….Topraklarından koparılan insanlar doğal olarak tarımsal üretimden de kopmuş olurlar…Kırsal nüfusunda eksilen her insan, bir yandan tarımsal üretimde azalma, öte yandan şehirlerde, tarımsal üretime katılmadan tüketen topluma ilave demektir…Bir çiftçinin kendisinin dışında şehirde yaşayan şehirde yaşayan en az 4 kişinin de beslenmesini varsayarak; tarımsal üretimden koparılan her % 1 lik köylü kesim, beslemekte olduğu % 4 lük kesim ile birlikte, beslenmesi gereken yeni bir % 5 lik insan kitlesi ortaya çıkartmaktır…Türkiye’nin bu kırsalda yaşayan kesimin genel  nüfusa oranı % 20 olduğuna göre bu sayısal olarak yaklaşık 16 milyondan şehirlere göçecek her 1 milyon insan, ülkenin ve onun devletinin sırtına beslenmesi gereken yeni bir 5 milyon insanın yükü demektir..Nasıl besleyeceksiniz, genel nüfus artışının dışında oluşan bu 5 milyonu?...O zaman küresel merkez devreye girer ve size kendi planları doğrultusunda genetiği ile oynadığı buğdayını, mısırını ve soya fasulyesini satar…Böylesi toplumsal değişiklikler söz konusu ülke için bağımsızlık potansiyelinde ciddi derecede kayıplar oluşturur…Avrupa Birliğinin,Türkiye’ye kırsalda yaşayan halkın tüm nüfusu olan oranını % 8’lere çekmesi için baskı yapmakta olduğunu hatırlarsak, Küeresel Finans Oligarşisi’nin söz konusu stratejik programının nasıl da hiç ara verilmeden her yönden dayattığını görürüz…

Şehirlerin varoşlarına sıkıştırılarak üreticilikten tüketiciliğe mahkum edilmiş bu insanlar, birilerinin, bir yerlerde bir biçimde ürettiği tarım ürünlerine muhtaç ve ortak olacaklardır…Bu ülkenin dış bağlantılarının olmadığını bir için var sayalım…Gittikçe artan şehir nüfusunun, gittikçe azalan köy nüfusunun tarımsal ürünlerinin pay almaya kalkması, ister istemez gıda maddelerinde dar boğazlar yaratacaktır…Daha açık ve öz olarak ifade etmek gerekirse “açlık” veya en azından “açlık korkusu” baş görerecektir ki istenen budur… ( Devam edeceğiz)

Faydanalılan eser  Toprak biterken, ERHAN ÜNAL- İstanbul 3.ncü baskı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Alp turgut alp 2018-04-10 07:30:12

Cok dogru ve bu tarım polikasıyla gitmek mecbur iyetindeyiz Tansu ciller hanım AB gümrük BİRLİGİ anlaşmasıyla saydınız yaptırımları kabul etmiştir TC bundan nasıl kurtulur bilgisi olan var mı gümrük birliği n den cıkma mız yüklü Tanzimat ödemekle yükümlü ki TC icin bu da imkansız