Tarihçi Andrew Roberts, Napoleon hakkında yazdığı müthiş biyografi eseri ile tanınan bir yazar. Korsika’dan St.Helena’ya kadar büyük komutanın peşinde iz süren Roberts şu sıralar Napoleon’un mareşalleri ve birlikte girdikleri savaşlar hakkında üzerinde yeni bir kitap için çalışıyor. Kitaplarına konu 60 savaş alanının 54’ünü gezmiş, Napoleon’un sürgünde kaldığı Elba ve St. Helena adalarında Napoleon’un kendisinden daha fazla kalarak araştırmalarda bulunmuş.

Tarihçilik işte böyle bir şey. Böyle ince ayrıntı, böyle azim ve böyle işine sadakat isteyen bir meslek.

Pek tabi iktisat tarihçiliği de böyle olmalı. Gelgelelim gelişmiş birkaç ülke dışında bu alanda da tarihçiliğin kendisinde de işler böyle yürümüyor. Masa başından kes, kopyala, yapıştır tarihçiliğine ya da en iyi ihtimalle masa başı araştırmalarına maruz kalıyoruz. Hele ki iktisat tarihçiliğinde…

Bırakın Osmanlı’nın yıkılışına neden olan 19. Yüzyıldaki iktisadi hatalarımızı, üzerinden 25 yıl bile geçmemiş olan Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizlerinden bile habersiziz. Üzerlerine kaliteli çalışmalar yapılmadı değil elbette, ama aktörlerinin çoğunun hayatta olmasına rağmen şu krizlerden biri bile Roberts’ın iş sadakatıyla araştırılıp ortaya konmuş değil. Onlara gelene kadar da daha nice ekonomi tarihimiz açısından son derece önemli onlarca olay, dönem, kiriz vs. araştırılmayı, aydınlatılmayı ve ders çıkarılması için dikkat çekecek ve saygı duyulacak şekilde araştırılmayı bekliyor.

Haftalarca M2 para arzı üzerindeki miktarsal genişleme tehlikesi hakkında çeşitli programlarda konuştum, yazdım. En nihayetinde benimle birlikte gayret eden birkaç arkadaş sayesinde bu konu medyanın gündemine geldi. Fakat bu defa da öylesine saçma yorum ve analizlerle karşılaştık ki, deyim yerindeyse ağzımız açık izliyoruz. Parayı altına bağlayalım diyenlerden döviz çıpasına geçelim diyenlere kadar onlarca ekonomist ünvanlı arkadaşın fantezilerini dinliyoruz.

Parayı altına bağlama hikayesi yılların konusudur. Tek cümleyle cevap verelim. Paranız rezerv para değilse mümkün değil. Hele ki her gün Londra’daki 5 büyük uluslararası bankanın günde iki defa toplanıp altın fiyatlarını türev kontratlarla baskıladığı yada coşturduğu bir düzende…

Döviz Çıpacıları’na gelecek olursak… Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri’ni incelesinler. Çıpa yüzünden çaresiz kalan merkez bankasının piyasaya müdahale edememesinin, ettiğinde de artık çok geç kalınmasının sonuçlarının ne olduğunu iyice öğrensinler.

Öğrensinler öğrenmesine de işte, yukarıda ifade ettiğimiz üzere bu işlerin öğrenilmesi ve ders çıkarılması için daha kaliteli yayınlara ve tabi ki bunları ortaya çıkaracak iktisat tarihçilerine ihtiyaç var.

Miktarsal genişlemeye ilk müdahale vergilerle yapılır. Çünkü bu genişlemeye en çok hazinenin borçlanmaları neden olur. Vatandaştan daha fazla vergi alarak değil ama! Kayıt dışı ekonominin düzenlenmesiyle, devletin vergi gelirlerinin bu yolla artırılmasıyla…

Türkiye’nin vergi gelirleri ile giderleri arasında çok ciddi fark var. Bu fark kapanmadan miktarsal genişleme dış dünyadan Türkiye’ye para yağmadan kapanmaz. Bu sebeple makasın daraltılması için gerçekleştirilecek reformlarla bir yandan kayıt dışı ekonomi engellenip vergiler artırılırken bir yandan da giderler tasarruf yapılarak azaltılmalı. Başka çözüm yolu yok.

Çıpa günlerine geri dönersek sonucu hepimiz için çok ağır olur…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.