İnsanların, asırlar boyu güzel ve estetik duygularının ifadesi olan sanat, çok zaman insanlar huzur vermiş teselli etmiş ve kaynaştırmıştır.  Güzeli arama kaygısındaki sanatın çeşitli merhaleleri olmuş onunda çeşitli şekilleri ve kah yüksek zümrelerde gah halk arasında yaşamış,  itibar görmüştür.

     Şimdiye kadar sanat, güzel ve güzellikle uğraştı, hakikatle değil. O zaman sanat eseri var olanın hakikatini bulması demekti. Batılı belirli dünya için esas,  olan şey, var olanın olma tarzında, güzelliğin hakikatle olan kendine özgü birlikteliği gizliydi.  (1) Varlık kendini aydınlığa koyduğunda varlık oldu.

     İnsan dünyaya fırlatılmıştır, yani o orada vardır, o dünyadadır.  İnsanın geçmişe ve geleceğe doğru durumu belirsizdir. Belirli olan onun ölecek olmasıdır. Bu ölümlü varlık, başkalarıyla ve doğayla varlık yoluyla bağlantılıdır. Bitmeyen bir süreçte hayatı yapılandıran bu ilişkilerdir. Dünya, insanın dışında değildir, dünyaya dışarıdan öylesine bir nesne gibi bakılmaz. İnsan hayat onun içerisinde, onunla birlikte kurgulanır. Bu yüzden varoluş dünya ile bir diyalogdur. Süregiden diyalog yeni tasarımlara hep açıktır. Tasarımlar varlığın yeni imkânlarını gösterir bizlere. Dolayısıyla insan kendisiyle bütünüyle özdeşleşemez, çünkü o kendisini sürekli yeniden tasarımlar(2) ve bu sebeple varoluşçulukta belirtildiği gibi sanatını ve yaşayışını bu şekilde devam ettirmiştir. 

Hegel, hakikati bulmak için yaratılan, yüksek bir tarz olarak sanat bizim için geçerli olmadığını ileri sürmüştür. 

     Sonraki zamanlarda insanların eşkıyalıkları, zulümleri ve kötü huyları sanat olarak bilindi ve yüceltildi. Hatta daha yakın zamanlar ve günümüzde, hiçbir estetik ve inceliği bulunmayan acayip, eğlencelik, basit şeyler sanat adı altında ortalığı ele geçirdi ve birikimsiz ve sığ kişilere sanatçı dendi. Daha da ilginç olan ise büyük kitleleri peşinden sürükledi.

     Eski zamanlarda yüksek zümre sanatı geniş halk kitlelerinden uzak kaldı. Fakat halk, kendi kültürünü müzikte, masallarda benzeri dallarda oluşturmasını bildi.  

      Dil değişebilir, ruhlar değişir, düşünmek ve hissetmek tarzları başkalaşabilir. Fakat sanat bir devamlılık ve gelişme kültürüdür. Bağlarını köklerinden alır ve ileri taşır. Bu sanatı oluşturanlar ve koruyanlar, onun gelişmesine katkı sağlayanlar seviyeli ve mükemmel eserler ortaya çıkarırlar. Şairin söylediği gibi, millet çok birikimleri bağrında taşır:

 Başka sanat bilmeyiz Karşımızda dururken 

Söylenmemiş bir destan gibi Anadolu’muz

Arkadaş, Biz bu yolda türküler tuttururken

Sana uğurlar olsun ayrılıyor yolumuz (3)

Bir yanımızda muhafaza ettiğimiz, sanatla, edebiyatla, kültürle geçen bir ömür, hayatı daha çok sevdalandırır.

1- Martin Heidegger. Sanat Eserinin Kökeni. Çeviri Fatih Tepebaşılı Ankara 2011

2- Martin Heidegger Sanat Eserinin Kökeni Çeviri Fatih Tepebaşılı Ankara 2011s.102

3- Faruk Nafiz Çamlıbel

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.