Kişinin dindarlığı, fazileti, heyecanı, fedakârlığı, cefakârlığı, çalışkanlığı, kabiliyeti kendisine görev tevdi edilmesi için yeterli değildir. Kişide bu hususiyetlerin olması çok isabetli olsa da tevdi edilecek göreve ehliyetli ve liyakatli olması esastır. Kişide bu temel hususiyetin olmaması görevin tevdi edilmesine mutlak manada mani olmalıdır. 

Kişiye görev tevdi edilirken şahsi tercihlere, yakınlıklara, akrabalıklara, kırgınlıklara, dargınlıklara, husumetlere, şan ve şöhrete, zenginliye, makam ve mevkiye, soya, cinsiyete, mezhebe, meşrebe ve görev verenle görev alan arasındaki samimiyete asla itibar edilmemelidir; ehliyet ve liyakat esas alınmalıdır.

Vazife tevdi edilirken bu düsturun dikkate alınmaması hakka ve adalete tecavüzdür. Devlet ve millet adaletle kaimdir; zira “Adalet mülkün (devletin) temelidir.” (Hz. Ömer)

Allah Rasülü, bu hususta hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Kim Müslümanlara ait önemli bir görevin başına geçip de bir işe olmayan birini iltimasta bulunarak tayin ederse Allah’ın lanetine uğrar, Allah onun farz ibadetlerini de nafile ibadetlerini de kabul etmez ve onu cehenneme girdirir.” (Ahmed, Müsned)

Celaleddin-i Rumi Mesnevi’de kamu yönetimindeki ehliyet-liyakatin ehemmiyetini birçok hikâyeyle ve tarihte yaşanan birçok vakayla anlatır. “Ayaz’ın Marifeti” Celaleddin-i Rumi’nin kamu yönetiminde herkesin görmek istediği ehliyet ve liyakatli ideal insan anlayışını yansıtan önemli bir örnektir.

Ayaz’ın Marifeti

Bir gün beyleri, Sultan Mahmud’a: “Ayaz denilen bu kölenin ne marifeti var ki sen ona otuz kişinin maaşı kadar maaş ödüyorsun?” dediler.

Sultan Mahmud, bu soruya o anda cevap vermedi. Birkaç gün sonra beylerini alarak ava çıktı. Yolda bir kervan gördüler. 

Sultan Mahmude, beylerden birine: “Git sor bakalım, bu kervan nereden geliyor?” dedi.

Bey atını sürerek gitti, birkaç dakika içinde geriye döndü.

“Efendim, kervan Rey şehrinden geliyor.” dedi.

Sultan Mahmud: “Peki, nereye gidiyormuş?” diye sorunca bey, susup kaldı. Bunun üzerine Sultan Mahmud başka birini gönderdi. O da gidip geldi.

“Efendim, Yemen’e gidiyormuş.” dedi.

Padişah: “Yükü neymiş?” deyince o da sustu kaldı. 

Bu defa, padişah başka bir beye: “Sen de git yükünü öğren.” dedi.

Bey gitti geldi.

“Her cins mal var; fakat çoğu Rey kâseleri.” dedi.

Padişah: “Peki, kervan ne zaman yola çıkmış? diye sorunca bey cevap veremedi. Padişah, böyle tam otuz beyi gönderdi; otuzu da istenen bilgileri tam olarak getiremedi. 

Padişah son olarak Ayaz’ı çağırdı: “Ayaz, git bak bakalım; şu kervan nerden geliyor?” dedi.

Ayaz: “ Efendim, kervan görünür görünmez sizin merak edeceğinizi tahmin ederek gidip gerekenleri öğrendim. Kervan, Rey’den gelip Yemen’e gidiyor; yükü şudur, şu kadar at, şu kadar deveden oluşuyor, şu kadar insan var.” diye kervan hakkında ayrıntılı bilgi verir. Bütün bunları beyler, ağzı açık dinliyorlardı. Ayaz, tek başına otuz beyin edinemediği bilgiyi edinmişti.

Padişah beylerine döndü: “Ayaz’a neden otuz kişiye denk ücret verdiğimi anladınız mı? Görüyorsunuz ki bu bile onun hizmetine karşılık az geliyor.”

Böylece Ayaz’ı çekemeyerek aleyhinde konuşan beyler utanıp yaptıklarına pişman oldular.

Hasıl-ı kelam; kargaşa, fitne ve kaostan uzak, huzur ve emniyet içinde bir devlet-millet olmak için; ehliyet-liyakat, adalet ve ahlak düsturlarının devlet ve millet hayatına geçirilmesi şarttır.

Eyvallah! 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.