“Son ırmak  kuruduğunda, son ağaç  yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın  yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”    Kızılderili Atasözü Hemen her gün gazetelerde, televizyonlarda, internette, her türlü kitle iletişim araç-larında doğa ve çevre sorunları ile ilgili haberlerden geçilmiyor. Nedir doğa ve çevre sorunu? İnsanoğlu savaşlar, hastalıklar, açlık, işsizlik gibi birçok sorunla baş edemezken bu da nerden çıktı diyenler olabilir. Günümüzde kendi ellerimizle küçülttüğümüz   dünyada doğaya  ve çevreye duyarlı olmamanın bedeli karşılaştığımız bütün felaketlerden daha ağır olabilir. Günümüzde alabildiğine yaşanan doğa katliamları, plansız  yapılaşma, arıtma sistemlerini kurmayan fabrikalar, termik santraller, taş ocakları , kömür ocakları , baz istasyonları doğaya ve çevreye kirlilik yayan her türlü işletme, doğanın temel unsurları olan hava, su ve toprak üzerinde telafisi olmayan zararlı etkiler bırakmaktadır.             Kendini evrenin efendisi zanneden insan yaptıklarıyla, doğaya ve çevreye  zarar   vererek   neslini yok etme sürecini hızlandırmaktadır. İnsan doğal ve temiz bir çevrede yaşama hakkını ,tüm canlıların yaşama hakkını koruyarak varlığını sürdüremez mi? Elbette bunu yapabilir. Eğer bizler okullarımızda ilköğretim çağından başlayarak çocuklarımıza doğa sevgisi ve çevre bilinci veremezsek-şu anda veremiyoruz-ilerde kendine, doğaya, çevreye yabancı mü-hendisler,müteahhitler,işadamları,politikacılar,yöneticiler,toplumda her meslekten kısa vadeli çıkar hesapları uğruna doğaya ve çevreye zarar veren bireyler yetiştirmeye devam edeceğiz. Toplumda doğa sevgisi ve çevre bilincinin oluşturulması, bu kültürün toplumun tüm kesimlerine yayılması ,özümsenmesi, içselleştirilmesi çabası başta doğaseverler ve çevreciler olmak üzere, sivil toplum örgütleri,sendikalar,yetkililer,yöneticiler,öğretmenler,anne-babalar bu konuda toplumun duyarlı tüm kesimleri için ertelenemez bir görevdir. İlkokuldan başlayarak eğitimin har kademesinde okullarımızda DOĞA ve ÇEVRE BİLGİSİ dersleri zorunlu ders  olarak uygulamalı biçimde okutulmalı, çocuklarımızın kendilerini, içinde yaşadıkları doğal ortamları ve çevreyi tanımaları sağlanmalıdır. Günümüzde her türlü doğal ortamdan ve çevreden uzak, kendine ve çevreye yabancılaşmış olarak yetişen öğrencilerimiz doğadaki canlıları  kurdu- kuşu, çiçeği-böceği sanal alemde değil yerinde görmeli, onlarla ortamlarında iletişim kurabilmelidir.        Gelecek kuşakları doğa sevgisi ve çevre bilincinden yoksun olarak yetiştirmeye devam edersek ve doğa katliamlarını ve çevreyi kirliliğini durduramazsak  sonumuz kötü olacak. Su kaynakları kuruyacak, her yer çölleşecek,  canlıların  birçoğunun    nesli zamanla yok olacak. sonunda sıra insana gelecek. Eğer o zaman tarih baba olursa, insandan kendini yiyen canavar diye bahsedecek!..        

HERMOS KANYONU-ADALA

Geçtiğimiz Pazar günü ülkemizin cennet  köşelerinden biri olan Manisa’nın Salihli İlçesi’ne bağlı Adala Beldesi ile Demirköprü Barajı  arasında  yaklaşık 8 km uzunluğunda olan Hermos Kanyonu’nda 82 kişilik kalabalık spilos trekking grubuyla doğa yürüyüşü yaptık.    Şimdiye kadar gittiğimiz yerler arasında en etkileyici olanlardan biriydi burası.  Hermos  Kanyonu ülkemizde turizm açısından fazla bilinmeyen bir yer. Oysa burası keşfedilmeyi bekleyen saklı bir cennet.

Adala yerleşim yerine bitişik halde bulunan kanyonun üstünden yürümeye başladığımız patikanın dört yanında binlerce yıl önce  çevredeki volkanların püskürmesi sonucunda yayılan lavların soğuyup taşlaşması sonucunda ilginç bir manzara ortaya çıkmıştı. Bu oluşum uzun süre devam etmiş kanyona vahşi, büyüleyici, esrarengiz bir görünüm kazandırmıştı. Adala’ya yaklaşık 7 km mesafede Hermos Kanyonu üzerinde yaz kış 45 metre yükseklik-    ten akan Su Uçtu şelalesini görme fırsatımız oldu. Bu şelalenin hemen yakınında hidroelektrik santrali bulunmaktadır. Şelaleden uzaklığı 500 metre olan hakkında fazla bilginin olmadığı Osmanlı mimarisinin ilk döneminin özelliklerini yansıtan Kız Köprüsünden geçerek Demirköprü barajı dolgu gövdesinin hemen dibindeki Tatar Alabalık Çiftliğine geldik.Tatar alabalık çiftliğinin bulunduğu alan ve mekan son derece güzeldi.Dönüşümüz kanyonun alt kısmından oldu.Yine keşfederek, çevreyi gözlemleyerek devam ettik. Biz bu kanyonda  geçen yıl da doğa yürüyüşü yapmıştık. Ancak bu defa  hiç arzu etmediğimiz ve sıkça karşılaştığımız manzara burada da karşımıza çıkmıştı .Kanyonu besleyen Demirköprü  Barajı’ndaki  su  seviyesinin  normalin çok altında olması  ve  çevredeki  kirlilik nedeniyle kanyondan akan su, koyu gri bir renk almıştı. Ayrıca buraya piknik için gelenlerin etrafa bıraktıkları naylon poşetler,pet şişeler,teneke kutularla kanyonun iki yakasını çöplük haline getirdiklerine tanık oluyoruz. Güzellikleri yok etmeden yeni güzellikler yaratmayı ne zaman öğreneceğiz!..

Evet dostlar, ileri ülkelerde bir kişi yılda ortalama yirmi yedi  kitap okurken, bizde altı kişiye bir kitap düşüyor, Matematik olimpiyatlarında dünya sıralamasında sonuncu sıraları kimselere kaptırmıyoruz. Toplum olarak en başarılı olduğumuz alanlardan biri doğal güzellikleri yok etmek, tarihsel miraslarımıza sahip çıkmamak ve çevreyi kirletmektir.  İleri teknolojinin bazı ürünlerini elimizin altında bulundurup çoğu kez onları amacının dışında kullanmakla ileri bir toplum olunmuyor. Okuyan, araştıran, düşünen, sorgulayan, bilimsel araştırmalar yapan, kendisine, doğaya çevreye saygısı olan bireylerden oluşan bir toplum dileğiyle…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.