Çanakkale Savaşı ile ilgili hatıraları araştırırken 12 Şubat 1955 tarihli Balıkesir Postası Gazetesinin 3653 sayılı nüshasında Sıtkı TUZCUOĞLU tarafından yayınlanan bir olayı sizlere aktarmak istedim.  Birinci Dünya Harbinin ilk günlerinde  İstanbul  Kadıköy’ü  Yel Değirmeni semtinde oturan ve Galata’da  Ömer Abid  İş Hanında un üzerine ticaret yapan iki kardeş İhtiyat Zabiti ( Yedek Subay)olarak Çanakkale’ye gönderilirler.

       Anafartalar’da büyük bir taarruz esnasında ön safta çarpışan iki kardeşten birinin kıtası geri çekilirken bir dere içinde yüzlerce şehit ve yaralı arasında kan pıhtıları içinde kardeşlerden küçüğü ağabeyinin şehit olarak yatmakta olduğunu görür. Fakat obüs toplarının yağmur gibi yağan şiddetli ateşi altında kardeşinin bir saniye bile yardımına koşamaz. İki gün sonra aynı yere yapılan karşı taarruzla bu yerler elimize tekrar geçtiğinde ağabeyinin cesedini arayan küçük kardeş hiçbir şey bulamaz. Harp bittiğinde sağ kalan kardeş terhis olup İstanbul’a döner. Biraz sonra da ağabeyinin şehit olduğuna dair resmen künyesi de gelir. Şehit olan ağabeyi evli ve bir buçuk yaşında bir evlat sahibidir, küçüğü ise bekardır.  Anne ve babaları gelinlerinden ayrılmak istemedikleri için torunları babasız kalmasın diye her iki tarafın rızası ile düğünsüz bir nikahla bunları evlendirirler, bir sene sonra çocukları olur.  

       Fakat bir gün Abid İş Hanından eve gitmek için çıkan genç iskelede Kadıköy’e gitmek isteyen esaretten dönen ağabeyi ile karşılaşırlar. Hasretle birbirlerine sarılırlar ve ağlaşırlar. Bir ara küçük olan, esaretten dönen ağabeyine: “ Ağabey bütün aile seni şehit biliyorduk, ikimiz birlikte eve gitsek anne ve babamız heyecanlanıp fena olurlar. Ben önden gideyim, onları hazırlayayım, sen yarım saat sonra gel.” der ve eve gider. Şuursuz bir halde eve gelen küçük kardeş herkesi toplar ve ağlayarak durumu anlatır. Hıçkırıklarla tabancasını çeker annesini, babasını, eşini ve çocuklarını ve en son da kendini öldürür. Silah sesleri üzerine eve gelen zabıta ve mahalle halkı şaşkın bir halde manzarayı seyrederken esaretten dönen ağabeyi durumu görünce yerdeki tabancayı alır “ Bu dünya bana haram.” diyerek kendini öldürür. Olay zamanın İstanbul gazetelerinde siyah çerçeve içinde yazılır ve günlerce konuşulur.

       Birinci Dünya Savaşı başladığında 1892 doğumlu olan Sıdıka Halam yeni gelindir ve hamiledir, kocası Hamit eniştemiz seferberlik ilanı ile askere alınır ve cepheye gider. Kendisinden yıllarca haber gelmez, halamın ilk çocuğu olan Müzeyyen ablam yedi yaşına gelmiştir ama henüz babasını görmemiştir bile. Sıdıka Halam yıllarca kardeşlerinin yanında kocasından şehit veya gazi haberini beklemektedir. Yedi yıl sonra bir gün kapı çalınır ve Hamit eniştemiz Mısır’daki esir kampından çıka gelir, ailenin tüm fertleri sevince boğulur. Hamit enişte çocuğunu görmek ister, mahallenin tüm çocuklarını sokağa toplarlar, “ Bu çocuklardan hangisi senindir acaba?” diye sorarlar, Hamit eniştemiz, bütün  çocukların  tek tek yüzlerine bakarak Müzeyyen ablamı göstererek,  hiç görmediği kızını tanır, kan çekmiştir, esmer renginden ve yüzünden tanımıştır.  Müzeyyen ablam ile onun küçüğü Hayriye ablam vefat ettiler, en küçükleri olan 1926 doğumlu Muhittin ağabeyim halen hayattadır. Hamit eniştem genç yaşta vefat ettiğinden kendisini hiç görmedim. 

       Savaşın görünmeyen ve arkada kalan nesilleri derinden yaralayan ve bu acılarla yaşatan yüzünü de göz önünde bulundurmak gerekir. 1320 (1904) doğumlu olan babam, bizlere esir kampından yıllar sonra dönen bazı askerlerimizin eşlerinin zorunlu olarak evlenmeleri üzerine, eşinin yuvası yıkılmasın diye bağrına taş basarak memleketi terk ederek izlerini kaybettirdiklerini anlatırdı. Allah bu millete bu acıları bir daha yaşatmasın.  

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.