1976-1977 Öğretim yılı idi, bir gün 5/E sınıfında dersime girdim, önce yoklama yapıyorum, herkes "BURADA" diye bağırıyor, sınıftaki öğrencileri sayıyorum bir kişi fazla çıkıyor, tekrar yoklama yapıyorum, tekrar öğrencileri sayıyorum yine bir kişi fazla çıkıyor. Bu defa acele etmeden önce ismini okuyor ve sonra yüzüne bakıyorum bir de ne göreyim kapının yan tarafında en son sırada üç kişi yan yana oturmuş ortada başını önüne eğmiş Kars'ın meşhur delisi Emirşah dersime girmiş: " Hoce ben de buradayım." demesin mi,  Cicoş Lakaplı Turgut DEMİR'in yanına oturmuş. Emirşah'ı Turgut DEMİR sınıfa dersime getirmiş, ben de ona: " Sana Muhasebe öğretemedim, buna nasıl öğreteceğim." diyerek Emirşah'ı okul dışına göndermiştim.

O sınıfta öğrencilerin hem Muhasebe hem Ekonomi dersine giriyordum aynı zamanda Sınıf Öğretmenleri idim. her öğrencimin ailesini yakından tanımak, öğrencilerimizin ders çalışma imkan ve ortamlarını yakından görmek için evlerine ziyarete gidiyordum. O yıllar yoksulluk yılları, bir çok öğrenci köylerden ya yaya geliyor veya  uygun olmayan toprak ev kiralayıp yokluk ve maddi sıkıntı içinde okumaya geliyorlardı. Bir akşam Hacılar Harmanı gecekondu Mahallesinde ikamet eden 1025 numaralı öğrencimiz A.C.T.'ı ziyarete gitmiştim. Gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum, toprak tek odalı  bir evde ortada kenarı kırık bir saç sobada tezek yanıyor, kenarda yatak demeye bin şahit bir yatak ve üzerinde Çukurova bölgesinde mitil dediğimiz yırtık bir yorgan ve bu uygun olmayan ortamda barınan iki kardeş. 

Bu öğrencimiz öğleye kadar garajda ayakkabı boyar, bazen yük taşırdı ama derslerinde çok başarılı idi, zeka seviyesi yüksekti. Amcası ise Kars'ın tanınmış doktoru idi, A.C.T. o kadar gururlu idi ki asla kimseye el açmazdı. O yoksullukta bir de kardeşini okutuyordu. Mezun olduktan sonra ne oldu? haberim yoktur. yokluk ve imkansızlık insanları erken olgunlaştırıyor, varlık ise bazı insanları şımartıyor. En başarılı öğrencilerimiz Kars ve Giresun-Görele Ticaret Meslek Liselerinde idi.  

Aynı mahallede Osman YILDIZ amcanın geniş avlulu evinin bir toprak odasında Sarıkamış'tan gelerek okulumuzda okuyan Ahmet Keklik YILDIRIM, Bayram ALTUĞ, Ensar KARACA ve Ayhan YILDIZ  da aynı şartlar altında okuyorlardı. çok sayıda erkek ve kız öğrencimiz de uzak olan KAMASOR köyünden yaya olarak eksi 20 derece soğukta, kar, tipi ve kurt sürüsü tehlikesine rağmen okulumuza gelip gidiyorlardı. hepsi de okuyup bir yerlere geldiler.  

1979 yılı idi, İstanbul'a giderken otobüs Bolu'da mola vermişti, otobüste pencere kenarında otururken bir karaltı yandan geçti, hemen otobüsten inerek arkasından bağırdım: " 106 Vural GÜNEŞ." cevap geldi: " Hop." yanıma yaklaştı beni görünce elime sarıldı ve öptü, sonra da: " Hocam, bu karanlıkta beni nasıl tanıdınız?"  deyince yürüyüşünden tanıdığımı söyledim, zira Vural GÜNEŞ öne ve arkaya doğru yalpalayarak yürürdü. 

Kışın zemheri soğukta kömür bulamıyordum, ara sıra bir vagon kömür geliyor ama bizler gece yarısı şehir dışındaki dağıtım merkezine o soğuk gecede gidemiyordum, mahşeri bir kalabalık oluyor, kömürsüz kalıp eksi 20 derecede soğuk odada yatmak zorunda idik. Bir akşam eve gittim ki bir de ne göreyim bizim kömürlükte Linyit kömürü yığılmış, hanıma sordum ki Reşit KILIÇ isimli öğrencimiz gece gidip o soğukta kömür alıp getirmiş ve kömürlüğe taşımış. meğer bizim soğukta yattığımızı Reşit KILIÇ bir öğretmen arkadaşımızdan öğrenmiş, Reşit çok genç yaşta Ankara'da vefat ettiğini öğrenince çok üzüldüm, bizler de çok hakları olmuştur.  

1977 yılı İlkbahar mevsiminde rahmetli öğretmen arkadaşım Fevzi YILDIZ Bey ile hafta sonu Sarıkamış'a gitmiş, hanımları ablasının evine bırakarak öğrencilerimiz ziyaret etmek için Karakurt Nahiyesine gittik, Ensar KARACA'nın evine gittik, bizi kapıda karşıladılar, misafir ettiler, kuş tüyünden yapılmış minderde oturtup, izzit ve ikramda bulundular, akşama doğru Sarıkamış'a dönmek için kalktığımızda babası kapıyı tutarak gitmememiz için yalvarmaya başladı: " Kapımıza Devlet gelmiş, devlet adamları, Muallimler gelmiş. Ben yarın bununla köyde övüneceğim." demişti. Zor bela kaçtık ve Sarıkamış'a döndük. Şu velinin saygısına bakınız,  Anadolu insanı misafirperverdir, siz ona yaklaşırsanız o size koşarak gelir. 1981 yılında Temmuz ayında M.E.B. Hizmet İçi Eğitim Genel Müdürlüğünün açtığı  Daktilo Tamir ve Bakım Kursuna katılmak için Bursa'ya gitmiştim. Bir akşam  arkadaşlarla açık hava konserine gitmiştik, Avrupa'dan gelen folklor ekiplerini seyrederken ön taraftaki kalabalıktan Azeri lehçesi ile konuşan bir genç kızın sesini duydum ve aniden Leyla diye bağırınca genç kız: " Menem" diye cevap verdi, yanıma geldi elime sarıldı: " Hocam meni nasıl tanıdın?" diye sorunca sesinden tanıdığımı söyleyince şaşırmıştı. Kars nire Bursa nire, dağ dağa kavuşmaz ama insan insana kavuşurmuş.  

38 sene öğretmenlik ve yöneticilik yaptım, binlerce hatıram oldu, binlerce öğrencim oldu, emekli olalı on sene oldu, halen o öğrencilerim ve okullarım rüyama giriyor, ben onları unutmadım, onlar da beni unutmadılar, devamlı arayıp halimizi soruyorlar. Keşke o günlere tekrar dönebilsem.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.