Kültür ile medeniyetin alakasının nerede başlayıp bittiği de zihinlerde çokça yer etmiştir. Kimileri kültürü medeniyetle özdeşleştirdikleri gibi, diğer yandan kültür ve medeniyet kavramlarının birbirinden ayrı olduğunu belirtenler olmuştur. Yenileşme ve değişim çalışmalarında, Medeniyet kavramının içindeki ilim, teknoloji, metod ile kültürün bütün olduğunu ve tamamının alınması gerektiğini söyleyenlerle, Batının ilmini ve fenninin alınmasını fakat kültüründen uzak durulması gerektiğini müdafaa edenler olmuştur.

     Medeniyetler ağırlıklı olarak din üzerine ve zihni temeller üzerine inşa edilirler. Zihni temellerin içine ekonomik ve siyasi temellerde dâhildir. Çok zaman kültürü medeniyetten ayırt etmeye imkân bulunmamaktadır. Ancak çok uzun bir birliktelik ve ülkü geçmişi olan milletler bunun istisnasını gerçekleştirebilirler. Türk Milleti de bu özellikte bir millettir.

     Çok uzun bir geçmişi bulunan Türk Milleti, Orta Asya’dan itibaren zengin bir kültüre sahiptir. Çeşitli dinlerle ve kültür dairelerinle irtibata geçmiş, çeşitli şekillerde onlardan etkilenmiş, genişlemiş, yeni sentez ortaya koymuştur. Gün gelmiş bu etkileşim zaman zaman onun öz değerlerine de ters uygulamalarla birlikte kendine yabancılaşmıştır. Fakat netice de hep belirli bir merkez üzerinde, belirli prensiplerle yoluna devam etmesini bilmiştir.

      On dokuzuncu asırda Batı Medeniyetinin üstünlüğü kabul edilerek yoğun bir şekilde onların fikri dünyasına girmek için birçok fikir adamı ve sanatkâr faaliyette bulunmuştur. Sonrasında yoğun bir şekilde fikir dünyasında bir yön değişimi ortaya çıkmıştır.

      Cumhuriyetle birlikte kendi kültürünü ve yeni bir medeniyete intibak için öz değerlerini bir inkâr ediş başlamıştı. Temelleri on yedinci yy’ da atılmış, evrilmiş ve özelliklerini kaybetmiş inanç sistemini sahiplenenler karşı bir oluşum gerçekleştirdi. Cumhuriyet’te karşı oldukları Batı’ya karşı mücadele vermek için kah yeraltında bazen de açık bir şekilde kör bir taassupla, eskiye özlem üzerine kurulu bir mücadele başladı. Bu sıralarda da İnanç sistemleri üzerinde fikir beyanı arzu edilir şeylerden değildi. Bir zamanlar kendi öz değerlerini ve inançlarını sahiplenmemek dolayısıyla meydana gelen boşluk onlarca iyi değerlendirildi.

      Belirli bir taassup ve katılık üzerine kurulu düşünce yapısı, fazla dile getirilmeyen ve çokça sahiplenilmeyen kendi öz değerlerine baskın geldi. İnanç bastırılmış olduğundan,  toplumda yoğun bir inanç isteği mevcuttu.  Bir kesim tarafından yapılan bu inanç mücadelesi, kendi köklerinden ve kültüründen uzak, bize ait olmayan Arap tutuculuğuna dayalı bir sistem olmuştur. Bu düşüncede binlerce senelik ince bir kıvamdan geçmiş, bize ait olan düşünce sistemi ve milli değerler inkâr edilmiştir.

     Zaten ne Batı Merkezli fikir yapısı ne de Arap fikir Yapısı bizimdi. Arap düşüncesi, Toplumda çok önemli yer tutan İslam İnancıyla birdi, çok ortak noktalar olmasına ve sahiplenilen birçok iman adamlarını içine almasına rağmen yaşayış ve ifade ediliş olarak bir farklılık da mevcuttu.

     Türk’ün kültür ve medeniyet anlayışında yetmiş iki millete bir gözle bakmayan halka müderris de olsa, hakikatte asidir düsturu vardır. Ancak vatan, millet ve kendi öz değerlerimiz bizi biz yapar. Hoşgörü ve sevgiyle yaşadığımız topraklarda, kendi değerlerimizle ancak biz oluruz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.