“Saadet zinciri”

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2016 Ağustos’unda FETÖ’yü “Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” şeklinde tanımladı. Bu tanımlama FETÖ’nün oluşturduğu “saadet zinciri”nin gözden kaçırılmaması ve görmezden gelinmemesi gerektiğini hatırlattı bana.

Siyonist-Evanjelist uşağı FETÖ’nün elli yıllık faaliyetiyle devletin kılcal damarlarına kadar sinsice sızdığı ve toplumun her kesiminde örgütlendiği, son dönemde yaşananlarla ortaya çıkmıştır. Ülkenin 15 Temmuz 2016’da yaşadıkları, FETÖ’nün darbe teşebbüsü olarak tavsif edilse de darbeden öte ülkenin emperyalist küresel güçlerce işgal edilmesi harekâtıydı. Bu teşebbüste FETÖ’nün kullanılmış olması, elebaşının Türkiye’ye iade edilmeyerek hâlâ Pensilvanya’da CIA’nın muhafazası altında bulundurulması, on bine yakın üst seviyedeki vatansız örgüt yöneticisinin ve üyesinin ABD ve Avrupa ülkelerince hamiliğinin yapılarak Türkiye’ye iade edilmemesi, FETÖ’nün tavanının ihanet çetesi olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermiştir. 

Hain FETÖ’nün orta kesiminin milletin dini ve milli hassasiyetlerini suiistimal ederek “himmet” adıyla topladığı milyarları FETÖ’nün emrine verdiği, devlet erkini kullanarak elde ettiği haraç ve rüşvet paralarını örgüte aktardığı bilgi ve belgelerle tespit edilmiştir. Devleti ve milleti soyan bu aşağılık örgüt, bu soygunda akla gelebilecek her türlü gayr-i meşruluğu yapmaktan da geri durmamıştır. Örgütün finans ayağını teşkil eden bu orta kesimin istisnaları olmakla beraber meşru yoldan ticaret yaptığını söylemek asla mümkün değildir. Bu münasebetle örgütün orta kesiminin meşru ticaretle iştigal ettiğinin sanılması ve söylenmesi safdillik olur. Bu kesim de şuurlu bir şekilde ihanete ortak olmuştur.

“Mağduruz da mağduruz!” diye ağlaşan ve “ibadet” tavsifiyle masumlaştırılmaya çalışılan, “saadet zinciri”nin oluşturulduğu FETÖ tabanı meselesine gelelim. Öncelikle belirtmeliyim ki tabandan kasıt; bu örgütle irtibatı, iltisakı ve organik bağı olan örgüt mensuplarıdır. İnfak etme inancıyla örgüte destekte bulunmuş insanlar ve örgütle hiçbir ilgisi olmayan gerçek mağdurlar, bu tabanın ve değerlendirmelerin dışındadır. 

Tabandaki örgüt mensupları, örgütün orta kesimindeki ve tavanındaki ihaneti görmeyip gaflette bulunmuş olabilirler, toplumda birçok insanın gaflette bulunduğu gibi. Pekiyi, şu hususlara ne denilecek?

Örgütün; kamu kurum ve kuruluşlarında yapılan bütün sınavlarda sınav sorularını çaldığını; emniyet, yargı ve milli eğitim başta olmak üzere bütün devlet kurum ve kuruluşlarının en alt seviyedeki memurluğundan en üst bürokrasisine kadar ehliyet ve liyakat gözetmeksizin kendi mensuplarını gayr-i meşru bir şekilde bu makamlara yerleştirdiğini; kamu kurum ve kuruluşlarındaki ihaleleri hukuksuz bir şekilde, kayırmacı bir anlayışla kendi mensuplarına ve örgüte peşkeş çektiğini; çeşitli usulsüzlüklerle makam ve mevki sahibi yaptığı örgüt mensuplarını yine örgüt mensuplarıyla katalog yoluyla çıkarları için evlendirdiğini; ele geçirdiği yerlerde devlet erkini, örgüt mensuplarının ve örgütün menfaati için kullandığını; yalan, iftira, şantaj, montaj, mobbing, algı operasyonu, kumpas yoluyla ve akla hayale gelmeyecek şeytani yöntemlerle mankurtlarına ve örgüte çıkar sağladığını; “Dinlerarası Diyalog” adı altında İslam akaidini tahrif etme sapıklığını bildikleri hâlde tabandaki bu örgüt mensupları, bir günden bir güne bu gayr-i meşrulukları sorgulayıp bu hukuk cinayetlerine ve yanlışlara itiraz etmişler midir? Asla! Tam tersi, oluşturulan bu “saadet zinciri”ne dâhil olabilmek için can atmışlardır. İstisnaları tenzih ederek söylüyorum. Örgütün tabanının “ibadet” olduğu tespiti doğru değildir. İbadet yapan insanların Kuran-ı Kerim ahlakına sahip olmaları gerekmez mi? Örgütün ve örgüt mensuplarının yedikleri haltlar baştan sona kul hakkına girmek değil midir? Nerede kaldı kul hakkı yememe ilkesi? Nerede kaldı tüyü bitmemiş yetimin hakkını yememek ilkesi? Nerede kaldı beytülmale uzanan elin kırılması ilkesi? Nerede kaldı helal- haram ilkesi? Nerede kaldı dinin samimiyet olduğu ilkesi? İşi ibadet olan taban böyle mi yapar? Dini hassasiyetleri olan samimi insanların inandıkları bütün değerleri ve ilkeleri, menfaatleri söz konusu olunca askıya almaları düşünülebilir mi? Bu tavrın anlamı ahlaksızlıktan başka bir şey değildir.

Siyonist-Evanjelist uşağı FETÖ, ülkemiz için çok tehlikeli bir örgüttür. FETÖ ile mücadele katiyen savsaklanmamalı ve bu mankurtların ülkemizden kökü kazınmalıdır. 

Eyvallah!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.