İnançlar üzerinden hep belirli saplantılarla yaşarız. Bu tabi ki herkes için geçerli değildir. Çünkü insanoğlu çok güçlü olduğu kadar bazen çok güçsüzdür de. Toplum halinde yaşayış, birikimlerini alışverişlerini, iletişimlerini kalın çizgiler haline getirince, kendi çizgisi neşet etmeye başlamıştır.
Türk boylarının tarihi seyir içinde, yaşayışları, özellikle inançları üzerine, ekonomik, sosyal, siyasi ve ruhanî hayata karşı verilen “mahalli” tepkilerin yanı sıra başka diyarlar ve nefeslerden oluşan “hariçten gelenlerle" etkileşimin de şekillendirdiği dinamik ve akışkan “gelişmekte-olan-gelenek” kendini göstermeye başlar.
Türklerin İslam’ı kabulünden önce, çeşitli inançlardan öte, şamanını merkeze alan inanış silsilesi var olmuştur. Şaman, çeşitli zorluklar, afetler, kötü durumlarda toplumun imdadına koşmuş, çare olmaya çalışmıştır. Çoğu zaman bu durum Türklerin dini olarak gösterilmiştir. Bütün şamanlarla arasında tekdüzelik yoktur. Yaşayış, tedavi vs. hepsi bir diğerinden farklılık gösterir. Şamanın görevi hayatı olağan akışı içinde sağlıklı ve uyumlu bir şekilde devam ettirmektir. Bu inanç sisteminin pek çok ibadet ve merasimleri vardır. İlahi bir gücün varlığı esastır ve gelenek ve ülkünün devamlılığını sağlayan “Atalar” inancıdır.
İnançların içine her zaman kolaylaştırıcılar anlam ve ifadeyi tamamlayan, hayatı sebeplendiren uygulamalar kendine yer bulur. Mesela İslam’ın yükseliş devirlerinden itibaren ortaya çıkmış sufizim, ideal ve inançların ateşleyici gücü olabilmiştir.
Türklerin Türkistan’da tanıştıkları İslam’la önceleri bir zaman didişmeleri olmuştur. İslam’ın kabulü sufiler- dervişler yönüyle tamamlanmıştır. Bunlarla ilgili y edebi eserler ve efsanelerde kayıtlar mevcuttur. Bunlar, hanları, hakanları ve netice de toplumu Müslüman yaparlar. “ Sûfi şeyhlerinin sergilediği ferdi "kahramanlıklar” ve “kerametler” hakkındaki rivayetler, sarayda ve halk arasında, İslâm’ın taşıyıcısı bu isimlere ailevî ve manevi olarak irtibatlı bulunanlara itibar ve iktidar kazandırmış, böylece tasavvuf! “tarikatların” geniş ölçekli teşkilatlara dönüşmesine yol açmıştır.”
“ Aydınlatıcı, onlardan sürekli "İslâm ve iman” talep ediyordu. Emirlerin reisi ve emirler, O’na üstü kapalı bir uyarıda bulunarak reddetmişti: “Ey padişah, bizden İslâm talep ediyorsun, fakat bu isteğine nasıl itaat edebilir ve karşılık verebiliriz? Cengiz Han’ın yasası ve töresinden ne şikâyetimiz var ki bizi Arapların köhne şeriatına çağırıyorsun!”
Eski ve yeni inancın tarafları birbiriyle münakaşaya başladı ve kargaşa ve çekişme oldu. Nihayet bir karara vardılar: İki fırın çukuru (tandır) kazacaklar ve her birini on araba ılgın odunuyla ateşleyecekler; şaman-büyücülerden biri bir fırına girecek ve bu velilerden biri diğer bir fırına girecekti “Kim yanmadan çıkarsa, onun dini hakikattir" dediler…
“İnancın amacı: önce hayatı güzelleştirmektir. Cemiyetin sıhhat ve bekasını muhafaza etmek, maddi manevi refahı ve saadeti sağlamak, sürüleri ve tarlaları verimli kılmak, zanaatı, üretiminde etkili ve verimli olması için teşvik etmek. İçerde ve dışarda insanlara olumlu bakmaktır.”