Saltuk, hem savaşmasını bilen alperen hem de barışta gönül insanı olan evliyadır. Fakat onun akıncı yönü bütün anlatılarda vardır.  Gazalarına, kendine mahsus efsunlu, tahta kılıcıyla gider. Bu kılıcı ona Hızır Peygamber vermiştir:

   Sarı Saltuk. Altın Orda’ devleti ve Türkistan’a ilaveten Kırım ve Moskova’yı da ziyaret etmiştir.                  Kendisinden bahseden en eski kaynak olan îbn Battûta’nın 14. yüzyıl seyahatnamesinde anlatıldığı gibi, Bizans imparatorunun kızı, Özbek Han’ın eşi refakatinde Hacı Tarkan’dan, Astarhan-Konstantinopolis’e giderken “Bâbâ Saltûk" köyünden geçtiği bu gezide, Saltuk’un sıhhati şüpheli, vecd halinde, aşka dalmış, sırları bilen bir zat olduğundan bahsedilmektedir.

     Sarı Saltuk’un eski Altın Orda memleketine yaptığı “misyonerlik” seyahatlerini anlatan Evliya Çelebi daha açık ifadeler kullanmıştır. Lehistan ve Dobruca’daki ihtida-müslümanlaştırma  “gayret”leriyle, mücadele ve yiğitliklerini, Dobruca bölgesinde Sarı Saltuk’un varsayılan birkaç makamından birinin bulunduğu yerde tanıştığı Bektaşî dervişlerinin şehadetine dayanarak anlatmıştır. Evliya Çelebi, başka bir yerde, Volga havzasındaki Nogaylar ve Tatarlar arasındaki seyahatlerini aktarırken, Astarhan bölgesinde yaşayan Başkırtları kastettiği “Haşdak” yani “Istak” kabilelerinin, Sarı Saltuk Sultan olarak da bilinen “Muhammed Buhârî Saltık-bây” eliyle İslâm’a döndürüldüklerini söylemiştir.

   Saltuknâme’ de Evliya tarafından kaydedilenlere benzer şeyler içerir, fakat çok daha kapsamlı anlatılar aktarılmıştır. Osmanlı hanedanından talihsiz Cem Sultanın desteklediği, Ebulhayr-ı Rûmî’nin, çıktığı uzun seyahatlerde topladığı sözlü malzemeye dayanarak derlenmiş bu eserde, Ebulhayr’ın kendisi de Sarı Saltuk’un Dobruca’daki dervişlerinden duydukları efsaneler onun çok ilgisini çekmiştir. Buradaki adıyla “Seyyid Saru Saltık”, Hindistan ve Türkistan da dâhil olmak üzere Ruslara karşı savaşmak üzere Kırım hanına katılan bir gazi ordusunun kumandanlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

O, düşman askerleriyle doğrudan savaşa girer ve “Benem Saltuk Gazi” diye narası meşhurdur.

  Hacı Bektaşı Veli, beline kendi eliyle tahta kılıcını kuşattığı Saru Saltuk’u Rumeli'ni Müslüman etmek üzere görevlendirir ve yanına Ulu Abdal ve Küçük Abdal lakaplı iki dervişini de yoldaş eder. Bunlar seccade üzerinde Karadeniz'i geçip Rum ülkesine ulaştırırlar. Burada Kaligra denilen yerde bir kaleye gelirler. Kale Laz oğlanlarından bir kâfir beyinindir. Saru Saltuk ve iki dervişi gizlice kaleye girerler. Orada yedi başlı bir ejderha vardur ve kaleyi işgal ettiği için,  oranın ahalisi canından bezip korkuyla başka bir kaleye sığınmışlardır. Saru Saltuk ejderhanun yanına gelir. Ejderha korkunç bir şekilde haykırır. Beriki bir nara atarak onun yedi başına birer ok fırlatır. Oklar hayvanın başını delip geçer fakat kuyruğuyla Saltuk’u kıskıvrak kavrar.  Çok mücadele olur, Hacı Bayramın ve Hızır Peygamberin manevi desteğiyle de ejderhayı yok eder. Kale halkı mutlu olup onlara muhip olur.

    İslam’ın koruyucusu ve kollayıcısı olan Saltuk, İslam’dan öncesinden itibaren devam eden ve bütünlük içinde değerler dizisine sahip bir Türk azizdir.