Bir “hezarfen” olan Ahmet Yüksel Özemre’nin,” Galatasarayı Mekteb-i Sultanisi’nde Sekiz Yılım “ isimli kitabında anlatığı, eğitim yazıları ve hatıraları çok dikkate değerdir.

Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre 1935 yılında Üsküdar’da doğmuştur. 1954 yılında Galatasaray lisesinden,1957 yılında İstanbul Üniversitesi Matematik Fizik bölümünden mezun olmuştur. Türkiye’nin ilk Atom Mühendisidir. Fizik Kürsü profesörlüğü ve Matematiksel Fizik anabilim başkanlığını ve Türkiye Atom Enerjisi başkanlığını yapmıştır. Daha pek çok mühim kurumda üst seviyede görev almıştır. Pozitif, sosyal ve dini ilimler konularında 400 kadar makale ve raporu ve pek çok telif eseri vardır.

Daha ilkokulda iken bu âlemde her şeyin doğal bir biçimde, keşfedilmesi gereken bir sebebinin bulunduğunu öğretmişlerdi. Her bir olay karşısında bu olayı doğurması gereken sebepler zincirini tartıyor ve bunlar arasında hangisinin gerçeği yansıttığını keşfetmeye çalışıyordum. Bu beni, zamanla, beşeri ilişkilerde insanların hemen suçlamaya müsait bir eğilimden uzak tutan, temkinli bir tutuma sevketti. Fakat zamanla teorik fizik ve felsefede bir hayli ilerledikten sonra, sebep kavramının hiç de kolay içinden çıkılacak kadar kolay olmadığını fark ettim. Fakat yine de sebepler, hayatta yol gösterici bir işaret oldu.

Eğitimde olması gereken: Tek düze ve tek boyutlu olmayan, aynı kalıptan çıkmış hissi bulunmayan, vicdanına asla ipotek koydurmayan, kendisini kimsenin körü körüne yardakçısı ve şakşaksısı durumuna düşürmeyen, doğal olarak reaksiyoner, düşüncesinde hür fakat hatadan dönmesini bilen, farklı kültürleri anlamak ve değerlendirmek iradesiyle donatılmış, merhametli ve tahammüllü, analiz ve sentez yeteneği olan, yüksek bir adalet idrakine sahip, şahsiyet sahibi gençlerin bolca yetiştirilmesidir.

Okulun hayatta başarılı olmak amacına yönelik, geniş bir kültür yelpazesine sahip olacak şekilde yetiştirilmesi, Hocalarımızın hırsımızı bilinçsizce kamçılamak yerine, sağlıklı düşünüp, isabetli karar verecek şekilde davranışlarımızı geliştirmeyi ön planda tutan bir eğitim stratejisi uyguladılar. Böylece: Kendimizi rahatça tenkit edebilmeyi, okuyup, dinlediklerimi tenkit süzgecinden geçirmeyi, bir topluluğun ve ideolojinin kuru kuru takipçisi ve taklitçisi olmamayı, kendine güvenmeyi, güzel bir Türkçeyle sıkılmadan konuşmayı, herkesle seviyesine göre konuşmayı, insanlara adil olmayı, en büyük faziletin gerçeğe ulaşmak olduğunu öğretmeye ve öğrenmeye çalıştılar.

Liselerde öncesi Astroloji dersleri bulunuyordu. Bunun kaldırılması çok yanlış.

Ne okursanız okuyun elimizin altında bir lügat olmasından, bilmediğim bir kelime için lügatlara müracaat etmeksen yüksünmemek gerekir ki, başarılarımızda bunun payı çok yüksektir.

Bir ilim adamının veya Hocanın en büyük bahtiyarlığı kendi yetiştirdiği öğrencilerinin kendisini geçtiğini dünya gözüyle görmeleridir.

Son zamanlardaki gelişmeler göstermiştir ki, gençlerin hepsinin sonuna kadar okuması gerekmemektedir. Mevcut ve geleceğin işkollarının elbette uygulamacıları olacaktır. Yurdumuzun üniversite enflasyonuna ve geçlerimizin ortada emeklerini heba olmasına artık dur demek zamanıdır

Lisede yaşadığımız önemli bir olay, 1670 öğrencimizin birer damla kan vererek, kanlarıyla kırmızıya boyadıkları, sol üst köşesinde ipekten Türk bayrağı ve sağ alt köşesinde “Beraberiz” yazısı bulunan bir bayrağın Kore’de savaşmakta olan Türk Birliği’ne yollanması olmuştur.

Çalışkan bir çocuk ülkesine yararlıdır. Vatanımız, sizler gibi temiz ahlaklı, doğru ve çalışkan insanlara pek çok muhtaçtır.