Bir milletin kendi dilini, âdetini, folklarını, sanatını bilmesi ne güzeldir. Bazen dışardan birileri gelip onların kıymetini size anlatırlar. Macar Türkolog İgnacz Kunos* bunlardan biridir.
*(İngacz Kunos Türk Halk Edebiyatı Tercüman 1001 eser İst. 1978)
Rumeli'deki Türk halkının edebiyat kapısını açtım, içeriye girdim, beyitler bahçesinden çiçekler topladım. Küçücük bu demetim, gerçi birkaç çiçekten, birkaç yapraktan ibaret ise de hep bu çiçeklerde tabiatın verdiği koku var. Bu güzel halk hiç edebiyatsız olur mu! Insanoğlunun tarlası hiç çiçeksiz olur mu? Yok, yok, asla, olamaz!
İşte küçük Adakale'si Macaristan hükmü altında; işte Vidin, Rusçuk, Varna Bulgaristan hükmü altında yine Türkçe hissediyor, bülbülleri Türkçe ötüyor, figanları yine Türk bağrını deliyor. Nerede kaldı koca Türk memleketi? Kendi hükmünde olan Türk halkı ve illa dünya güzeli olan İstanbul?... Hiç şüphem kalmadı ki, Türk "folkloru'nun öyle renkli bir ovası olacak ki, ucu bucağı yok!... Öyle bir saltanatı olacak ki, türkü gibi beyitlerden başka, cins-cins, renk-renk, kokulu şiirleri de, bol-bol çiçekleri de olmasın!...
Yazarın derlediği Gengi-câne Kız masalını anlatalım: Delikanlının biri kızın bahçesindeki dalı koparmak için kızın yoluna düşer. Bir dev anası ona yardımcı olur ve Şehzadeye yolunu anlatırken dev anası der ki: "Sen şimdi buradan filan yere gidersin, önüne biri açık ve biri kapalı iki kapı çıkar; açık kapıyı kapar, kapalı kapıyı açar, sonra içeri girerek, oradan biraz gittikten sonra yine bir kapıya rast gelirsin. Kapının önünde bir arslanla bir koyun vardır. Arslanın önünde ot, koyunun önünde et olduğunu görürsün. Otu koyunun önüne, eti arslanın önüne koyduktan sonra o kapıyı da geçersin, en dipte bir kapı daha vardır. Bu kapının önünde biri yanık, biri sönük iki fırın görürsün... Yanık fırını söndür, sönük fırını yak, kapıdan içeriye gir, bahçeyi bulursun. O bahçeden istediğin ağacın dalını kopar da al. Sakın arkana bakma ... O sana dalı koparırken bağırır. Sen hiç ses etmeden çık, kurtulursun" diye öğretir, oğlan gider, öyle yapar, bahçedeki ağaçlardan dalı koparırken, Çengi-câne üç kere bağırır. Oğlan hiç ses çıkarmadan en evvel fırınlı kapıya gelir. Çengi-câne kız: "Yanık fırın tut!" diye bağırır. Yanık fırın: "Tutmam, ben bunca zamandır yanıyorum, beni bu geldi soğuttu .... " der. Sonra, "Sönük fırın tut!" der. Sönük fırın da: "Tutmam, bunca zaman ben sönmüş idim, beni bu ısıttı!" der. Koyun da "Tutmam, bunca zamandır benim önümde et vardı, bu geldi de ot verdi" der. Sonra arslana: "Tut!" der. Arslan: "Tutmam, ben bunca zamandır ot yiyordum, şimdi bu geldi de bana et verdi" der. Oğlan birinci kapıya gelince, kız: "Açık kapı tut" der. Kapı: Tutmam, ne kadar vakittir ben açık duruyordum, bu geldi de beni kapadı" der. Sonra: "Kapalı kapı tut" der. O da: "Tutmam, ben ne vakitten beri kapalı idim, beni bu açtı" der. Oğlan kurtulup muradına erer.
Bu masaldan maksat her canlıya gerektiği gibi davranmak, hakkaniyetli olmak, adaleti elden bırakmamak ve aklı hep önde tutmaktır.