Kadızâdeler; Osmanlı’da uzunca zaman etkisini hissettiren, hoca nüfûzu, vâiz saltanatı olarak değerlendirilen düşünce hareketidir. İsmini kurucusu olan Kadızâde Mehmed Efendi’ den (ö.1635) alır ve üç aşamalı olarak devam eder. *
Kadızâdeler, geleneğe ve tasavvuf ehline yönelik eleştiri ve hücumlarını yaptıklarında, karşılarında, Halvetî şeyhleri ve diğer sûfîler vardır. Yönetimi, toplumu ve düşünce sistemini etkiyen bu mücâdele; Kadızâde Mehmed ile Sivâsî Abdülmecid arasında başlar, Üstüvânî Mehmed ile Sivâsî Nûri arasında ikinci bir aşamaya gelir, sonrada Vanî Mehmed ile Niyâzî-i Misrî arasında devam eder.
Bu çekişmelerin başlangıcındaki kişi, Kadızâde Mehmed, Balıkesir doğumlu olup, gençliğinde, bu hareketin fikir babası olarak kabul edilen Birgivî’nin kitaplarını okumuş talebelerinden ders almıştı. Bu fikirler ömrü boyunca ona rehberlik etti. Din adamı olarak onun en büyük özelliği etkileyici bir hitâbete sâhip olmasıdır. Vâiz olarak görev yapar, geniş halk kitlelerini coşturmasıyla bilinir. III. Murad şehzâdeliğinden tanıdığı Kadızâde’yi İstanbul’a getirtir. Saraydaki bâzı yöneticilerden de destek bulur. Ayasofya Câmii’nde vâizlik yapar, devletin, ülkenin durumundaki bozukluklardan dem vurur. Lâkin asıl hedefi, fikirlerinin ve çıkarlarının karşısında olduklarını düşündükleri tasavvuf ehli olmuştur. Hâlbuki medrese ve tekke uzun bir zaman birlikte hareket etmiş ve birbirini tamamlamıştır. Zâten hocaların büyük kısmı tasavvuf ehli, tasavvuf ehlinin bir kısmı da hocadır. Bu devirde Kadızâde Mehmed ile Halvetî şeyhi Sivâsî arasında mücâdele sözlü ve yazılı olarak devam eder. Kâtip Çelebi’ye göre, Kadızâde Mehmed ile Sivâsî arasındaki kavga inatçı kuru bir kavgadır. Bu kavga halkı iki bölüğe ayırıp bir sürü dedikoduyla nefret ve düşmanlık yaratmıştır. Yine bu zamanlarda saray tarafından hoca-sûfî dengesi korunmuştur.
Daha sonraki mücadeleler ise daha sert ve kanlı olmuştur. Biz burada ilk zamanlardan ve kısmi olarak bahsediyoruz.
Sarayın ve yöneticilerin nüfuzunu elinde tutan, onlardan güç alan Kadızadelerin uğraştıkları ve çekiştikleri konular şunlardır:
Sema' ve deveranının caiz olup olmadığı, zikir ve musiki konuları.
Dini inanışlar ve ibadetlerle ilgili meseleler: Matematik, felsefe gibi akli ilimleri okumanın caiz olup olmadığı; Hızır (a.s.)'ın hayatta bulunup bulunmadığı, Kur'an-ı Kerim'in makamla okunmasının caiz olup olmadığı, Firavun'un imanla ölüp ölmediği; İbn Arabi'nin kâfir sayılıp sayılmayacağı, Yezid' e lanet edilip edilemeyeceği, kabir ziyaretinin caiz olup olmadığı, Regaib, Berat ve Kadir gibi mübarek gecelerde cemaatle nafile namaz kalınıp kalınamayacağı benzeri tartışmalar yaratmışlardır.
Kadızadeler yukarıda sayılan bu konuları haram ve bidat saymış, olmadık konularla uğraşmışlar, akla, ilime ve yeniliklere uzak durmuşlardır.
Maalesef gücü arkasına alan bu Kadızadeler, enerjisini mensup olduğu cemiyete, birlik ve beraberliğe harcaması gerekirken, kavga gürültü ve taassupları içinde ülkesine ve insanına yazık etmiştir.