Egenin küçük, şirin illerinden birisi olan, bir zamanlar Saruhan Beyliği merkezi ve Osmanlı’nın şehzade ve yönetim merkezlerinden Şehzade Şehri Manisa’dan güneyin Gazi Şehrine doğru yola çıkıyorum.
Yolun insanı hangi düşüncelere sürükleyeceği bilinmez. Yol ve yolculukla ile ilgili çıkınımızda ve dahi gönlümüzde ne var ne yoksa saatlerce sürecek olan yolculuğumuzda göreceğiz.
Yolculukla ilgili ilginç cümleleri kurabilir, felsefi değerlendirmeler yapabilir, yolun ve yolculuğun insan zihniyle gönlü arasındaki derin ilişkilerinin yerini anlatabilirim. Hatta cümlelerim bazen saçma sapan, ipe sapa gelmez ve okuyucuyu çileden çıkarabilecek kadar uçuk kaçık da olabilir. Ama olsun. Yolculuk hali bu. Ne düşüneceğimizi, ne hayaller kurabileceğimizi bilemeyiz.
Yolculuk ifadelerimi yarım yamalak da bırakabilir. Ruhum yorulabilir. Yola revan olanları kendinden alabilir. Yola çıkanların yola ram olmadan yolculuğu sürdürmeleri zordur. Zaman zaman çekilmez hale gelebilir yolculuklar. Böyle durumlarda yolculuk bitmeyen bir çileye dönüşebilir.
Zihnimden kapağı açılmamış, sayfaları çevrilmemiş, yarım kitaplar kalınlığında cümleler geçiyor. Uzun yola çıkmaya hüküm giymiş insanlara dair cümlelerimin ortasına düşen göz bebeklerim, sabır ve kahır yüklü satırlardan haber sorulabilir mi diye zihnimi kurcalıyor.
Yolcuların, özellikle benim gibilerin yolculuk sırasında en büyük temenni ve beklentileri yanlarında seyahat eden yol arkadaşlarının fazla kilolu olmamasını temenni etmektir! Çok soru sormasın, çok konuşmasın ve horlamasın! Yanınızdaki yolcu çok konuşuyor, her şeye karışıyor ve üstelik horluyorsa o zaman yapılacak tek şey Ali Şeriati’den ödünç alacağınız cümlelere sığınmak olmalıdır.
“Onlar elbiselerine sığmayacak kadar şişmanlarken, ben içim içime sığmayacak kadar âşık oldum.”
Yolculuklar bir anlamda aşka kavuşma arzusudur.
Bizim gibilerin yolculuğunda ruh yalnızlığının etkisi de vardır. Yalnızlıkların ruhta meydana getirdiği iç devinim insanı kendinden alır ve yolculuğa sürükler. Bu anlamda bizi anlasa anlasa ‘Ruhun Yalnızlığı1’ kitabında ifade ettiği şekliyle Eugenio Borgna anlar!
Harika bir kelebek misalidir mutluluk, kısacık uçuşu süresince hemen kaçıverir. Yakalanması imkânsızdır.
Yolculuk bazen sevgililer sevgilisine kavuşmak için Hicaz’a gidilen seferdir. Bir sırdaşa, bin gönüle, bir şehre kavuşmak, bir beldeye ya da yare kavuşmaktır yolculuğu doyumsuz kılan, insanı binbir cefaya göğüs gerdiren heyecan! Yolculuk bazen de geri dönmemek üzere sefere çıkan Alplerin ülküleri oluverir... Onlar değil miydi ata binince alp attan inince eren olanlar...
Yolculuklar bazen tespih taneleri gibidir. Dağılmaya görsün. Düşüncelerin şirazeden çıkması hiç istenmeyen durumdur.
Şehzade şehrinin otogarından Gazi şehrine doğru ilk adımımı atıyorum.
Yol uzun, düşünceler diri, adımlar kavidir yolculuğa başladığınız ilk anlarda. Başlamak kadar, aynı heyecanla bitirmek de önemlidir yolculuklarda… Yolculuğun son istasyonunda dizlerinizde fer, zihninizde heyecan kalmazsa menzilinize varmanız ve sizi bekleyenleri açık bir kalple karşılamanız güçleşebilir.
Tren istasyonları, tramvaylar ve otobüs garlarından kalkan 20.15 yolcuları bazen şimendifer bazen de muavinin sesiyle uyanır.
Yolcular hazır olda beklerken kalbinin sesini dinlemektedir. Saçlar gümrah hafif esen rüzgarla dalgalanmaktadır.
Duraklarda öbek öbek bekleşenler, nemli gözlerini gizleyerek, buruk kalplerle çantalara konmuş azıklarıyla ağır ağır lastik seslerine doğru meyillenmektedir. Yollar geceler zifiri karanlık, gaz lambasının gazı bitmiş olabilir. Kara yaslanan kamburlaşmış beliyle yolunu fenerin cılız ışığıyla bulmaya çalışan çilekeş bir ihtiyarın yanından hızla geçilir...
Yolun yolcuya yklediği duyguları yazmak her zaman tam manasıyla mümkün değildir. Lastiğin titreşimleri arasında sıkışan düşünceleri toparlayamama endişesinin vermiş olduğu duydu cümlelerin ve uykunun katili olabilir.
Kaptan tiz ve yorgun sesiyle seslenir: “Aşağıda yolcu kalmasın." Yolcular yerinden kalkmış, tek sıra halinde sayım var misali on altı saatlik seferine başlamak için telaşlıdır.
Uzun yola çıkmaya hüküm giymiş cümleler de yolcular gibidir. Eğri büğrü, bazen de anlamsız ifadelerle bölünmüş ruhlara benzerler. Yol ve yolcu, birbirine muhtaç iki sırdaş olur satırların kalbinde.