Soğd Ülkesinden

Soğd’lar  İranî bir kavim olup Orta Asya-Türkistan menşelidir. Hayat sürdüğü bölgeler bugünkü Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan sınırları içinde Semerkant ve Buhara arasındaki Zerefşan ve Kaşkaderya nehirleri arasındaki topraklarda kalır. Türklerin yurtları olan bu bölgelerde bir zaman yaşamış, önemli bir kültür etkisi yaratmışlardır. 

Bu topraklar,  MÖ. 1000 lerden itibaren Perslerin ve Büyük İskender’in üstünlüğünü kabul etmiş, sonrasında bölge, Büyük Hun İmparatoru Mete’nin, Hunların yıkılmasından sonra Yüeçi’lerin ve miladi ilk üç yüzyılda onların kurduğu Kuşan’ların ve Göktürklerin hâkimiyetine girmiştir.  Özellikle orta Farsça olarak isimlendirilen lisanı bir zamanlar, ipek yolu üzerinde konuşulan uluslar arası bir dil halini almıştır. 

Soğd tüccarları çok meşhurdur. Göktürkler, Soğdluları himaye etmişlerdir, onların koruduğu bu tüccarlar Çin’den İtalya’ya kadar ticareti ellerinde bulundurmuşlardır. İnanç olarak Maniheizm, Budizm, Zerdüştlük gibi çeşitli din ve kültür birikimine sahiptiler. Miladi 700 yıllarından itibaren Arap fetihlerinden kaçan Mani Rahipleri Uygur’lara bu dini taşımış ve Uygurlar Soğdlular’ın alfabesini ve bazı kelimelerini almışlardır. Soğdlular ticaret yaparken çeşitli kültür birikimlerini de bütün coğrafyaya taşımış ve yaymışlardır. 9. ve 10 asırlarda Samani Devleti sınırlarında kalan Soğd,  o devirde kültürel olarak en parlak devirlerine ulaşmış, şehircilikte, el sanatlarında, kendine has bir sanat meydana getirmiştir.

“Orta Asya’nın ‘gizemli’ tüccarları, gezginleri, diplomatları ve din adamları Soğdlular, bu

kompozisyonda  MÖ. 6. yüzyıldan MS 12. yüzyıla değin İran dilli dünyanın bir üyesi, ancak dilleri ve kültürleri birbirlerine bağlayan ve birbirleriyle harmanlayan bir halk olarak, tarih sahnesindeki yerini almıştır. Tarihi seyrinde içinde, Orta Asya’daki kullanılan Soğdça ve Balkanlardaki Grekçe dilinin işlevi, büyük ölçüde Türkçe tarafından ortadan kaldıracaktır.”*

Düşünce ve inançları geniş bir çevreye taşıyan ve aşılayan bu topluluğun,  İslami fetihlerden sonra bir kısmının Farslaşmış bir kısmı ise Türkleşmiş olduğu ifade edilmektedir. Çeşit kültür birikimini bünyesinde tutup zenginliği ve birlikteliğe uyumla sahip olan topluluk, kendileri kaybolmuş olmasına rağmen, kültür ve lisan etkileri bu milletlere dâhil olmuş, şekil değiştirerek bünyede varlıklarını sürdürmüştür.

Bizim yazdığımız bir şiirle sözümüzü bağlayalım.

Ülkemden uzak

Soğd ülkesinde gezinirken Kehkeşanlar

Acem dilberleri seyre çıkar uzakta

Hayal içinde onulmaz biçimde

Söylenmişti biteviye şarkısı baharın 

Bir zaman gönül eylenmişti 

 Yanmıştı, adı böyleydi sevdanın

Oyalan sen de sonsuz hayalle

Gönül avunur, aşktır masal bu ya

Sabah olunca, bitince rüya 

Artık duyulmaz hasreti avazın

Artık bu teraneden bıkarsın

Bir güzele vurgun asırların

Geçer hükmü, olmaz mükâfat

Hayalle geçen ömür yetişir, 

Eski sevdaları, sürükler iki yıldız

Gönül ufku yeni bir sevdaya yakın

Bitsin artık değiş, yeniden doğ

Yeni bir şarkısı başlasın hayatın