“Cemil Altınbilek’ ile mûsikî üzerine bir mülâkat”

Ev meşk meclislerinden ve fasıl gecelerinden bahseder misiniz?

Hoca Câhit Gözkân(1909-1999), her zaman mûsikî meclislerini hocası Ahmet Mükerrem Akınca’ya tevarüssen devam ettirdiğini ifade ederdi. Hocasında gördüğü veçhile, haftanın bir günü umumi fasıl gecesi yapılırdı. Bu fasıl akşamına herkes sazını alıp sazende olarak veya okuyucu olarak veyahut da dinleyici olarak katılabilirdi.

Umumi haftalık fasıl akşamlarının dışında cumartesi günleri Cahit Hoca’nın hususi talebelerinin toplandığı meşk günü idi. Cumartesi günümüzün tamamı hocamızın evinde mûsikî meşkiyle geçer, bir kısım mûsikîşinaslar da cumartesi günü meşk olduğunu bildiğinden, Cahit Hoca’ya yapacakları ziyaretleri bugüne denk getirilerdi. Mesela Niyazi Sayın Cumartesi meşklerinin birçoğuna katılırdı.

Bir de eskiden beri özel olarak Cahit Hoca’ya devam eden talebe- mûsikî dostları vardı. Mesela bir cumartesi günü kapı çalındı ve içeriye hiç görmediğimiz birisi girdi. Cahit Hoca sevinerek “bakın çocuklar yeni talebem, 50 senelik” dedi. Gelen Hafız Kemal Tezergil’di. Hoca’ya yaklaşık elli yıldan beri devam eder hem dini hem la dini eserler ve de ud meşk edermiş. Yıllar içerinde bu ilişki dostluğa da dönüşmüş, böylece ara günlerde hem ziyarete hem özel meşke gelirmiş. 

Hafız talebe deyince, bir hatıramı nakletmek isterim. Bir gün Cahit Hoca “Çocuklar 40 yıllık geleneğimiz değişti” dedi. Ne oldu hocam deyince, “fasıl akşamlarımızın sonunda, devam eden hafızlardan biri mutlaka Kur’an-ı Kerim tilavet eder ve duası yapılarak, fasıl gecesi sona ererdi” dedi, devam eden hafızların azaldığını ifade etti. Zira fasıl geceleri adeta bir ayin-i şerif veya zikir meşki gibi, kuran tilaveti ve duasıyla sona erermiş. Bu husus eskilerin mûsikî meşki anlayışını ifade etmek bakımdan çok önemlidir.

Bu dönemdeki fasıl meclislerinden bahseder misiniz, hangi ses ve saz sanatkârları iştirak ederdi?

Benim katıldığım son 20 senedeki fasıl akşamları ile ilgili “bir fasıl akşamı” başlıklı bir yazım vardır. Hocamdaki mutat fasıl akşamlarından birini anlatmıştım. Bu hatıramızı tekrar edebiliriz.

“Hoca Câhit Gözkân’ın evindeki Fasıl; Kadıköy Çiftehavuzlar’ da önündeki çamları Bozkır sokağına eğilmiş bahçeli müstakil evin, duvarları tamamen nadide hat levhaları ile bezenmiş ve sadece mûsikî ile ibadete tahsis edilmiş odasında yapılır, çoğu zamanda bu emsali az bulunur hat koleksiyonundaki mısralar, beyitler, kelamı kibarlar, hadisler, ayetler, mûsikî arasında yapılan sohbetlere de bahis açardı.

Sazendeler toplandığında mûsikî, Tanburi Cemil Bey’in Mahur Peşrevi’nin coşkusu ile başlar, saz semaileri ile devam eden ilk bölümde sazlar ısınır, akortların oturması beklenirdi. İlk bölümdeki saz eserlerinden sonra, Riyaseti Cumhur Fasıl Heyetinde idarecilik ve Safiye Ayla gibi Atatürk’ün özel meclislerinde hanendelik yapmış olan, Ferit Tan,  hazırladığı bir takım faslı icra etmek için tarihi defiyle ortaya çıkar, hemen her toplantıda hazır bulunan, Safiye Ayla,  Semahat Özdenses, Fahriye Caner, Mualla ve Ayten Hanımlar... gibi eski ama her biri zirve olmuş sesleri etrafına alarak adeta tarihi bir koro oluşturur ve ilerlemiş yaşına rağmen gür ve diyaframını rahat kullandığı düz ve uzun sesiyle, Kasımpaşa’daki gençlik meşklerinde yaşadığı mestanelikle hanendeleri ve sazendeleri peşinde sürükler, ama mutlaka her defasında “sandıktan çıkardığı” birkaç sürpriz eserle faslın gidişatını dalgalandırmaktan küçük keyifler alırdı.

İşte böyle anlarda faslı yandaki küçük odadan, locada dinler gibi takip eden yine eskilerden kalma zevat arasında bir fısıldaşma yaşanır, hazırûn içindeki Yesari Asım, Özbekler Tekkesi’nden artakalan Şeyh Baba’ya “bakın fasıl sallandı ama şimdi Câhit Bey’in mızrabı daha kuvvetle duyulacak ve sendeleyen sazendeyi peşine takıp kurtaracak” dediği duyulur ve dediği gibi de olurdu. Zira Cahit Hoca kısa ve avucunun içinde sıkıca kavradığı mızrabı ile udun tellerini adeta ahenkle kamçılar, çıkardığı yuvarlak seslerle, perdeler tam net olarak duyulur, esasta mülayim bir kaynaştırıcı enstrüman olan ud, Hoca’nın elinde bir şef saz baskınlığında, saz heyetini yönetirdi.

Bazen de Hoca Ahmet Mükerrem Akıncı’nın eski talebelerinden mûsikîde biraz fazla tutucu olan Hafız Abi; “Ferit Bey’in üslubu Hocamınkine benzemiyor”, aman kulağımdaki bozulmasın diye biraz uzaklaşıp, mutfakta çayı demleyen Barut Tevfik namıyla maruf, Başsavcı Tevfik Barut’un yanına giderdi.

Dışarıda bu kritikler yapılırken fasıl odasında ahenk ve konsantrasyon artar makam ve usul tam kıvam bulur, sıra ara taksimine gelince önce misafir olan üstatlara teklif edilir, toplantıların müdavimlerinden Niyazi Sayın, İhsan Özgen, Erol Deran, Fahrettin Çimenli, Ş. Ünal Ensari gibi sazlarının ustaları, “mûsikîde geldikleri merhaleleri Hoca’ya anlattıkları” özlü, esaslı taksimler yaparlar, bu sırada nefesler tutulur, mûsikî lisanıyla halleşilirdi.

Birinci bölümden sonra çaylar içilir, ev sahibesi Cahit Hoca’nın muhterem eşi Muazzez Hanım’ın ikrarımı, genç müdavimlerin servisi ile ağızlar tatlanır, sohbet koyulaşır, hasretler giderilir, yarenlik edilir ve sıra ikinci bölüme gelir.

Bu defa, gençler korosu kurulur, Hâkî Numanoğlu veya Adana Mungan ortaya çıkar, yanlarında da Münip Utandı, Cahit Hoca’nın kızları Sabahat ve Melahat Hanımlar başta olmak üzere, tüm huzurunun iştirak ettiği başka bir klasik koro kurulur, bir başka makam tutturulur, fasıl coştukça coşar, bazen sololarla bazen taksimlerle dinlenilir, saatler ilerleyip, istenilmeyen zamanın gelmesinin tek tesellisi ise haftaya tekrar buluşma anonsu olurdu.

Biz de bu fasıl ve meşklerden sonra, adeta ayaklarımız yerden kesilmiş gibi sermest olur, bir zaman kendimize gelemezdik.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.