Terörle mücadele kapsamında yapılan panelde Ankara’dan konuşmacı gelen  Dr. İmbat Muğlu ve Ümmühan Moroğlu panele katıldılar ve güzel bilgiler verdiler. Daha sonra onları  yolcu ettik Ankara’ya. 

Pazartesi akşamı  saat 24.00 de Ankara’ya doğru yola çıktık. Yolda mola verdiğimiz “Muhteşem” tesislerinde güzel bir sabah kahvaltısı yaptık saat 06.00 da. Kahvaltı bir saat kadar sürdü. Tekrar yola koyulduk.  Ankara’ya vardık. İlk olarak Cebeci Şehitliğini ziyaret ettik.  Orada gördüklerim gerçekten beni duygulandırdı.  Daha sonra rotamızda Anıtkabir  vardı. Anıtkabire geldik. Aslanlı yoldan yürüdük. Avluya vardık . Tüm ihtişamı ile Anıtkabir önümüzde bekliyordu. Ben her zaman Anıtkabire geldiğimde heyecanlanıyorum. Orada bir tarihin gölgede kalmış gerçeklerini görüyorum. Bir ulusun yeniden doğuşunu görüyorum. Bir yokluğun içinde asla ümidini kaybetmemiş bir liderin ve ekibi ile birlikte her türlü tehlikeyi bilerek, isteyerek, inanarak kendine ve milletine, ateşin  üzerine nasıl yürüdüğünü görüyorum.  Bu öyle bir yürüyüş ki ; Bir kaplanın avını parçalamak istercesine kurulmuş, onun üzerine atılmayı bekleyen gerilmiş bir yay gibi beklemesini  andırıyordu. Tüm Milet ona inanmış ve onun ardından yürüdü yeni bir kurtuluşa doğru. Yeni bir güneşin doğması gibiydi bu yürüyüş. Her yanı ılık bir sıcaklık kavramış ve ulusun içini ısıtmaktaydı. O güneşin adı Mustafa Kemaldi. Altı asırdan bu yana bir ulusun iradesine ipotek koymuş Osmanlının o kendini beğenmiş ve halkı “kul” olarak gören bir zihniyetinin halkını ön plana alan onu birey haline getiren bir zihniyetin öncüsü olarak halk iktidarını gerçekleştirmek için kurdu cumhuriyeti. Onu da “demokrasi ile taçlandırın” dedi.  İşte ben Anıtkabire girdiğim vakit bunlar gelir aklıma. O dev adamın şu an Türk Ulusunun içinde bulunduğu duruma bakıp ta nasıl duygulandığını görür gibi olurum.  “ Ben size böyle bir Türkiye’mi bıraktım der gibi bakışlarının altında ezilirim. “Manda ve himayecilik asla kabul edilemez” deyişini duyar gibi olurum.  Tam bağımsız olarak teslim aldığımız bir ülkeyi siyasetçiler eliyle ne hallere düşürdüğümüzü düşünür de utanırım siyasetçilerin utanması gereken yerde. Ve yine kulaklarımda yankılanan bir başka sözü vardı. “Bağımsızlık benim karakterimdir”  Yine bilirim ki o dev adam bu durumlarda hiç ümitsizliğe kapılmaz, çarelerin tükendiğine asla inanmaz olayların üzerine giderdi. Çünkü o Mustafa Kemaldi ve onun hayatında asla ümitsizlik diye bir şey yoktu. İnandı ve başardı. Bize her türlü zincirden esaretten kurtulmuş bir vatan teslim etti. Ve her fani gibi gitti. Tüm bunlar kafamın bir yerinde, kafama vuran bir tokmak gibiydiler. Bu düşünceler ile çıktım merdivenleri. İçeri girdim. Girerken de gözüm bir hitabeye  takıldı.  “Ey Türk Gençliği: Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir…” diye başlayan. Cumhuriyeti Türk Gençliğine emanet etmişti ülkeyi ve onun ferasetine. Her türlü ahval ve şeraitte bile Türk Gençliği Türkiye Cumhuriyetini koruyacaktı.  “…İktidar sahipleri hıyanet içinde bulunsalar bile…”  İçeri girdiğimde kafamda bu bilgiler birbirine dolanarak uzayıp gidiyorlardı. Onun istirahatgahına doğru yürürken  iktidar sahiplerinin  içinde bulundukları o hiç bir şeyi umursamaz halleri daha da pekişiyordu kafamda. Ülkenin cumhuriyetten bu yana kazanımları tek tek satılmış hayat damarları kurutulmuş, yeni yetişen nesil için ülkede bir şey bırakılmamış bunu yapan iktidar sahipleri “Biz bu ülkeyi pazarlamak için geldik” demekte beis görmüyorlar. Ülkede gericilik, yobazlık gibi cumhuriyet düşmanlığı artık kol gezmekte. Cumhuriyeti yıkmak için her türlü melaneti yapmaktan çekinmiyorlar. Bu ülkenin harem-i ismeti sayılan kozmik odasına bile girilmiş kozmik belgeler deşifre edilmiş ve 800 civarında memleket sevdalısı ajan hayatından olmuştur. Tam mozolesinin önünde durdum ve “Atam bize emanet ettiğin bu güzel yurdu ve cumhuriyeti  layık-ı vechile koruyamadık, hainler bu ülkenin tapusunu güç sahiplerine vermekte kararlılar ve her gün yeni bir oyunla çıkıyorlar karşımıza. Her taraftan kripto azınlık hainler kol geziyor. Fakat senin gösterdiğin yolda, senin iraden gibi olmasa da, bir irade ile bu imkanı onlara vermeyeceğiz. Sen bize başarılmaz gibi görünen şeylerin nasıl başarılacağının yolunu gösterdin. Sen bize yenilmezliği öğrettin. Sen bize şartlar ne olursa olsun mücadeleden asla vazgeçilmeyeceğini öğrettin. Biz bunlarla senin gösterdiğin yolda mücadele edeceğiz. Bizi tarihe gömmek isteyenleri tarihe gömebileceğimizi biliyoruz. Azmin azmimizdir. Yolun yolumuzdur. Senin mozelenin önünde sana saygı duruşunda bulunurken bunlar geçiverdi aklımdan. Daha çok şeyler düşündüm bu ülke için. Bizi kuşatmak isteyen dahili ve harici güçlere karşı  bu sarmalı kırmak için kanımızın son damlasına kadar savaşacağız. Bilgili, donanımlı bir nesil yetiştirmek içinde gayret edeceğiz. Belki biz göremeyeceğiz fakat bizden sonra gelenler bu ülkeyi Sevr’de değil Lozan da görecekler yeniden. Bu ülke yeniden ekonomik ve siyasal bağımsızlığını yeniden ele alacak ve  hür ve bağımsız olacaktır. Bu ülke asla yeniden birilerine kölelik yapan bir ülke olmayacak ve yeniden şahlanacak Atamın izinde yeni ufuklara yelken açacaktır. Bu konuda inancımız tamdır. Yolumuz ölüm bile olsa. Bu ülke üzerinde ihtirası olan müstevlilerin hevesleri bir kez daha kursaklarında kalacaktır. Yine çok sevdiğim bir cümle canlandı kafamda. “Yüzde yüz Türk olduğun gün cihan senindir”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.