12  Eylül’ü anlamak bu ülkenin kırılma dönemidir. Onun için 12 Eylül’ü çok iyi etüd etmek gerekmekte. Ülkenin bir döneminin kapanıp yeni bir dönemin başlangıcı olarak tarif edebileceğimiz 12 Eylül’ün ülke üzerinde etkisi ne olmuştur bunu inceleyeceğiz.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin 12 Eylül 1980 günü gerçekleştirdiği askeri müdahale Süleyman Demirel’in Başbakanı olduğu hükümet görevden alındı. Türkiye Büyük Millet hükümsüz kılındı. Dokuz yıl süren bu dönemde partiler geçersiz kılındı. Parti liderleri önce gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı. Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı. İki kutuplu dünyada Soğuk Savaş’ın son yıllarında Ota doğu ve Asya’da hakimiyetini pekiştirmenin yollarını arayan ABD, bir yandan Sovyetlere karşı bir “Yeşil Kuşak” Projesi” yürütüyordu. Afganistan’da Sovyet İşgaline karşı savaşan mücahit gerillaları destekliyor, Pakistan ve İran’da dini rejimlerin yerleşmesini istiyordu. Bunlar olurken Türkiye’nin politik, ekonomik ve  sosyal manzarasının oldukça sorunlu olduğu darbe öncesi yaşanan gelişmeler darbeye giden yolu adım adım hazırladı. Ancak bu kalkışmanın  temel sebebi olarak 24 Ocakları kararlarının normal yollarla uygulamaya geçemeyeceğini bilen güçler bunu dipçikle uygulama yolunu tercih etmeleri sebebidir. Bakınız 24 ocak kararları için Halit narin ne diyordu:  “ Bu güne kadar işçiler güldü, bundan sonra gülme sırası bizde” diyerek ifade etti. Bu konuda Rockfeller neler söylüyor: “ …Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede ülke de bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onlara da uyguladık. Serbest Piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu isteğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı. En sonunda bu ikilem yişne bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşından sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş ülkede yağ, tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz içi bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı  sağcı ve solcu olarak ikiye bölündü. Çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki her gün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başladı. Bütün ülke terör altında eziliyordu. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Sonra darbe geldi, bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin neticesi olarak gördüler. …Ülkeye huzur (!) gelmişti. Aslında provokatörlerimizin görevi bitmiş ve sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyunu halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır. Ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir. Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı. Sonra bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal tam da bizim istediğimiz gibi ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya aç kurtlar gibi saldırdılar. İlk önce fiyatları düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimizde ülkeyi artan  ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç batağına sürüklüyorlardı. Bu ara Özal bütün bunları yapabilmek için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Ülke ekonomisi tek taraflı olarak yabancı sermaye açılıyor, Tarım, ticaret ve sanayide ulusal hedeflerden vazgeçiliyor, Günlük kur uygulamasında vazgeçiliyor, Türk lirasındaki değer kaybı sürekli hale getiriliyordu. Milli kambiyo sisteminden vazgeçiliyor, ithalat liberasyonu adıyla dış alım serbest bırakılıyor, kotalar kaldırılıyor, kamu yatırımları kısılıyor, KİT’ler özelleştiriliyor, destek fiyatları kalkıyor , ücretler düşük tutuluyordu.Ülkenin serbest ekonomi düzenine getirtilebilmesi için 24 Ocak kararları, bu karaların da uygulanabilmesi için 12Eylül kalkışması yapılıyor, 24 Ocak karaları dipçikle halka kabul ettiriliyordu. 50 İdam,  250 bir tutuklama, 650 bin kişi de soruşturmaya tabi tutuluyordu. Halk da bu darbenin ülkeyi terörden kurtarmak için yapıldığını zannediyor. Fakat oyun çok farklı oynanıyordu. Bu uygulamalar neticesi ülke küresel güçlerin inisiyatifine terk ediliyordu. Gelinen durum ortada.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.