Enes Şengönül’ün kısa aralıklarla yayımladığı “Eski Tanrıların Ölümü”, ve “Yeni Tanrıların Dünyası” kitaplarındaki kurgu ve gerçekliğin dünyasının satırlara dökülmüş haliyle dikkat çektiğin, içimizden birileri ancak bir o kadar da görmezlikten gelinen bir dünyanın kapılarını aralayıp “bakın, yakından bakın ve görün hayatın gerçek yüzünü” der gibidir.

Modern hayatın içinde metropolün kenar semtlerinde yaşanmış ya da yaşanma ihtimali kuvvetli olan Enes Şengönül’ün “Yeni Tanrıların Dünyası” kitabında ele aldığı konu okuyucuyu ta derinden etkiliyorsa bu etkilenme çevremizde her gün olup biten ve yaşana gelen daramın farkında olduğumuzu, bir şekilde gözlerimizi kapatmamıza, görmemezlikten gelmemize rağmen vicdan ve gönlümüzde bazı yaraların, sancıların yaşanmaya devam ettiğini göstermektedir. İçine düştüğümüz durum bize teselli makamında bir rahatlama sağlıyorsa o zaman vay hailimize dememiz gerekir!

Hayatın her türlü sillesini yemiş doğuştan ötekileştirilmiş bir avuç gencin hayatlarına ışık tutan kitap her ne kadar roman olarak okuyucuya sunulmuşsa da sosyolojik gözlemlerin, birçok bilimsel çalışmanın ve ötekileştirilen insanların hayatlarına ortak olmanın ürünü olarak ta okunabilir.

Yazar tanıtım yazısında da ifade ettiği gibi “ötekileştirilmiş, hor görülmüş, korkulmuş, korkutulmuş ama aynı dünyayı paylaştığımız, her gün bir şekilde aynı kaldırımları eşit derecede işgal ederek, aynı havayı soluduğumuz insan hikâyelerinden oluşan bu roman çalışması yaşadığımız toplumun ve ait olduğumuz çağın bir sureti olarak okurun ilgisine sunulmuş.” Bir kitap olarak görülebilir.

Toplumun dışında tutulmak istenen ancak hayata tutunmak için var gücüyle mücadele eden, insanlıktan nasibini almamış bir takım kimliklerin elinden, çevresinden kurtulup normal bir insan gibi yaşamak ve var olmak adına adeta sömürü, baskı, zulüm ve haksızlıklara karşı küçücük bedenleriyle; ancak kocaman yürek ve inanmışlıklarıyla sınanan insanların romanı “Yeni Tanrıların Dünyası”

“Varlıklarını önemsemediğimiz ve hatta var olmasını istemediğimiz kişilerle aynı dünyada, aynı şehirlerde yaşayıp, aynı uğultulara maruz kalıp, aynı reklam filmlerini izliyoruz. İçinde yaşadığımız sahte bir rüyadan, kâbuslarla uyanmış kişilerin olduğu bir dünyaya eleştiri niteliğindeki bu eserde, kahramanlarımızın sıcak ve huzurlu birer evleri yok. Kapıyı çalınca kendilerini karşılayan birer aileleri, lüks saatleri, pahalı kol düğmeleri de bulunmamakta. Ama her birinin bir hikâyesi var. İçinde kendimizden bir şeyler bulabileceğimiz hikâyeleri…”
 
 “Sevgilerin, acıların, matemlerin tekdüzeleştiği bir dünyada, standartlaşmayan veya kategorize edilmemiş/edilememiş kişilerin varlığı herkesi heyecanlandırması gereken bir hadise olmalıyken, sisteme adapte edilemeyen kişiler bizim en çok korktuğumuz, en çok nefret ettiğimiz kişiler durumuna nasıl geldi? “

Yazarın eserde yaptığı peşine düşüp sorduğu soruların cevabını bulmaktır bir bakıma. Dışlanmış, horlanmış ve ötekileştirilmiş insanların hayatına dokunmak ve onları anlamaya, anlamlandırmaya çalışmak her ne kadar modernleştirilen insana yabancı bir yaklaşım tarzı ise de batının her türlü tazyik ve yönlendirmelerine rağmen kültürel değerlerimiz, insan olmanın erdeminin hayatımıza dokunma oranında yazarın sorduğu sorulara cevaplar arayıp bulacak ve ötekileştiren insan olmama ve ötekileştirmeme adına bir hayatı tercih etmek gerektiğini anlayacağız. 

Sistemin dışladığı insanlar bir gün dışlandıkları kişilerle karşı karşıya gelir!

Farklı konularla kitaplarıyla karşımıza çıkmaya devam eden Enes Şengönül’ün yeni çalışmasını şimdiden merak etmeye başladık bile.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.