İnsan çoğu zaman uykudadır. Birileri gelsin ve uyandırsın derin uykumuzdan diye bekler dururuz. Ancak uyku ile uyanıklık arasında yaşadığımız anımızı gerçekle rüya arasında bir yerlerdeymişiz gibi düşünür ve düşlerimiz bazen kâbus bazen de gerçek olsun isteriz. 

Yaşadığımız coğrafyanın kaderimiz olduğunu bilen ve kaderin iradelerimizin elimizde olan bizler tarafından yönlendirildiğini de iman edenlerdeniz. Yaşadığımız halin coğrafyanın kaderimiz, geleceğimiz olduğunun idrakine varamamaktan kaynaklandığını bilmemiz gerekiyor.

Coğrafya devlet ve insana bazı hayati sorumluluklar yükler. Coğrafyanın yüklediği sorumlulukların üstesinden gelebildiğimiz ve yaşadığımız coğrafyaya kendi dil, renk, kültür ve medeniyetimizle hâkim olduğumuz ölçüde coğrafyanın nimetlerinden faydalanma imkânımız artmaktadır. Aksi halde coğrafyanın kaderimiz olduğunu başımıza gelenlerin faturasını coğrafyaya yüklemenin ne denli anlamsız ve akıl dışı olduğunu da görmemiz gerekiyor.

Coğrafyaya kendi rengini verme başarısını göstermek büyük ve güçlü medeniyet inşa eden milletlerin işidir. Milletler yaradılışlarında kendilerine bahşedilen öz suyun, mayanın rengini, dilini, kültür ve geleneklerini genetik olarak yaşatırlar. 

Sistemler her ne kadar bazı toplum ve milletlerde köklü değişimler meydana getirme amacına yönelik olarak sistemleştirildiyse de zaman içinde sistemi kuranlar tarafından bir süre sonra çevre kültür ve merkezi güçlerin etkisiyle aslından uzaklaştırmaya doğru zorlanırlar.

***

Anlatacağım birebir yaşanmış bir olaydır.

27 Eylül-6 Ekim 2019 tarihleri arasında Manisa Kitap Fuarındaydım. Kitap fuarının davetlisi olarak kitaplarımı imzalamak, okuyucuyla hemhal olmak ve Anadolu insanının kalbine dokunmak amacıyla konuşmalar, görüşmeler yapıyorum.

Manisa, tarihi ve kültürel birikimiyle Saruhan Beyliği ve bir dönem Osmanlı’nın yönetildiği ender şehirlerden birisidir. 

Manisa, Saruhan Beyliğinin başkenti, Horasan Erenlerinin önemli duraklarından birisi, Karaca Ahmet, Tapduk Emre, Revak Sultan, Yunus Emre gibi gönül erleriyle II. Murat, II. Mehmet(Fatih), Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat, III. Mehmet gibi Osmanlı’ya padişah gönderen, on yedi şehzadeyi ev sahipliği yapan; II. Murat’tan itibaren onlarca divan şairi, sanatkâr ve zanaatkâr çıkaran ender şehirlerden birisidir.

Siyasetteki gücü,  ilim, kültür, sanat, ekonomi, askeri ve coğrafi yapısı ile birçok ülkeye ve şehre nasip olmayacak imkânlarıyla tarihte önemli roller üstlenmiş ve halen daha üstlendiği sorumluluğun bilincinde olan insanlarla eski haşmetini aramaya devam eden bir şehirdir Manisa!

Sözü fazla uzatmadan girişte bahsettiğim olayı anlatayım.

Manisa Kitap Fuarı okulların da katılımıyla cıvıl cıvıldı.

Kapıdan giren ilk ve ortaöğrenim çağındaki çocuk ve gençler birden kitapların, stantların arasına daldılar.

Çekingen tavırlarla bir öğrenci gurubu ismimizin yazılı olduğu standa doğru yaklaşarak kitaplar hakkında bilgi almaya başladı. Biz de sevecen ve kalpleriyle kitap okuyan, kitapları sımsıcak, küçücük elleriyle seven çocuklara açıklamalar yapmaya çalıştık. İçlerinden birisi bu kitapların kime ait olduğunu, kimlerin yazdığını sordu. Ben de kitapları kendimin yazdığını söylediğimde bir çığlık, bir avaz koptu!

“Öğretmenim yazarlar yaşıyormuş!”

Bir an ne demek istediği tam kavrayamasam da bu çığlığın ve hayretin boşuna olmadığını kavradığımda öğrenci gurubu fuardan ayrılmak üzereydi. Peşinden koşup imzalı bir kitabımı hediye edebildim çığlığın sahibi ve yazarların yaşadığına ilk kez tanık olan sımsıcak gülüşlerin sahibine.

Görevim gereği Doğu ve Güneydoğu Anadolu coğrafyasında çokça zaman geçirdim. Çok insan tanıdım. Çok kalp kazandım. Birçok kalbi sevdim. 

Yazarları ders kitaplarından tanıyan ve kitaplardan tanıdığı yazarların ölmüş olduğuna kanaat getiren azımsanamayacak oranda nesil yetişiyor. Ve bu nesillerin yazarla, kitapla temas etme imkânları bir şekilde ellerinden alınıyor. 

Batının en ucunda bir köy ya da kasaba okulunda okuyan öğrencinin kitap ve yazara bakışı, tavrı ve hayretiyle Anadolu’nun en uç bölgesinde bir köyde yaşayan öğrencilerin tavırları arasında fark yok.

Anadolu toprakları kültürün harman olduğu topraklardır. Anadolu irfanı gönüllere hitap eden, akılla hareket eden irfan ve bilimi aynı merkezde buluşturmuş ender coğrafyalardan birsidir. 

Demem o ki coğrafyamızın kaderini değiştirmek büyüklerin, yöneticilerin elindedir. Eğitimi tamamen bağımsız ve bize ait değerlerle, akılla yeniden dizayn etmeden, nesillere coğrafyasının kültür ve bilim kodlarıyla büyütmeden öz güven aşılamak mümkün değildir. 

Gelin köy, kasaba, dere bayır demeden yeniden eğitimde ve kültürde milli seferberlik başlatalım. Yazarlar her okula gitsin, her göze ve gönle hitap etsin. Çocukları ezbercilikten, sanal dünyalarda yaşamaktan, öğretimin ruhu körelten, yetenekleri yok eden ağır cenderesinden kurtaralım. 

Eğitime, bilim ve üretime dayalı, kültüre ve irfan hamuruyla yeniden yoğuralım. Gelin yeniden biz olmayı deneyelim…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.