Telif, bir insanın her türlü fikri emeği ile meydana getirdiği bir ürün olup, bu bir eser meydana getirmek olarak da tanımlanır. Telif hakkı ise, bir ilim veya sanat eseri meydana getiren kimsenin, bu eserden doğan haklarına denir. Bu hak üretilmesi ile doğar ve herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir hak özelliği taşır. Bu özelliği sebebiyle tescile gerek yoktur, ancak ihtilaflarda ispat kolaylığı sağlaması bakımından tescil önemlidir. Bu hak da özel kanun ile de korunur. Şöyle ki;

     Telif hakkı tarihi gelişimi içinde, ilk olarak Osmanlı Döneminde, 1987 tarihli telif Nizamnamesi ile kayıt altına alınmış ve müteakiben 1910 tarihli Hakkı Telif Kanunu ile Yasal düzenlemeye geçilmiştir. Cumhuriyet döneminde ise Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu adıyla 1952 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu kanuna 1983’den, 2008 yılına kadar altı defa değişiklik ve ilaveler yapılmak suretiyle, hukuki mevzuat zamanımıza uyarlanmıştır.

     Uluslararası Hukukta da fikri hakların korunması, insanın temel haklarından birisi olarak kabul edilir ve daha 1948 yılında Birleşmiş Milletlerin Beyannamesi ile koruma ve hüküm altına alınmıştır. Bu beyannameye göre, “herkesin ilim ve kültür alanındaki faaliyetlere katılmak ve kendi ortaya koyduğu eserlerin korunmasını talep hakkı vardır” demek suretiyle, uluslararası hukukun da temelleri atılmış bulunmaktadır. Türkiye 1951 yılında Bern Birliğine üye olmuş ve 1995 yılında Telif Hakları alanındaki Bern Sözleşmesini kabul etmiş ve böylece Uluslararası hukuka uygun düzenlemeler yapma gereği doğmuştur.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda:

Eser; kanunda sayılı türlerde, Fikri bir çabanın ürünü olarak, sahibin özelliklerini taşıyarak ve şekillenmiş olmasıyla teşekkül eder

     Eser çeşitleri; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanatlar eserleri, sinema eserleri, işleme ve derleme eserler olarak sıralanmaktadır.

     Eser sahibi; eseri meydana getiren kişidir. Ancak birden fazla eser sahibi olabilir. İşleme ve derleme eserlerin sahibi, asıl telif hakkı sahibinin hakları saklı kalmak kaydıyla, eseri işleyen veya derleyen de işleyen veya derleyen eser sahibi olarak anılır.

Eser sahibinin hakları; mali ve manevi haklar olarak sınıflandırılabilir.

     Manevi haklar; malik ve zilyetlere karşı, adının belirtilmesi, eserde değişiklik yapmayı men ve umuma yayma hakkı olarak sıralanabilir.

     Mali haklar ise; maddi kazanca dönük olarak, işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, temsil hakkı ve umuma iletim hakkı olarak ifade edilebilir.

     Telif hakkı sahipleri veya mirasçıları, yazılı bir sözleşme ile ve teferruatı gösterilmek suretiyle mali haklarını devredebilirler. Ayrıca telif hakkına konu eserleri işleyen derleyen, icra eden, film, kaset, cd olarak hala arz eden kişi ve kuruluşlar hukuki durumlarına göre bağlantılı hak sahibi sayılırlar.

Nihayet telif hakkı, hak sahibinin vefatından itibaren 70 yıllık zaman diliminde geçerlidir.

     Bütün bu teorik bilgiler ışığında bir somut örnek olarak da uygulamada taraf vekili olduğum, önemli bir yazarımızın kitaplarını oluşturan ve yayınyan kuruluş ile telif hakkı sahibinin mirasçıları arasında cereyan eden çekişmeli davalar sonucunda, Telif hakkı sahibi dışında, eserleri telif sözleşmesindeki devir hakkı ile üzerine alan, tetkik ve tasnif ile kitaplaştıran kuruluşun, Davaya bakan Mahkeme  tarafından “müşterek eser sahibi” olduğuna hükmedilmiş  bulunduğunu aktarabilirim.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.