Bugünlerde süreç içersinde yirmiden ziyade AK Partili belediye başkanının istifa etmesi ve başta Ankara, Bursa, Balıkesir büyükşehir belediye başkanları başta olmak üzere birçoğunun da istifasının istendiğine dair medyada yer alan haberler, siyasetteki “Sandıkla gelen, sandıkla gider.” mottosunu gündemde tartışılır hâle getirdi.

Her halükârda sandıkla gelen sandıkla mı gitmelidir? Siyasetin bu ilkesi, bilâkaydüşart uygulanmalı mıdır? Bu soruların cevabını aramadan önce çok partili hayata geçtiğimiz 1950 seçimlerinden bugüne Demokrasi’mizdeki bu ilkenin reel-politik karşılığının ne olduğunun tespit edilip altının kalın çizgilerle çizilmesi gerekmektedir.

1950 seçimlerinden TSK’nin 27 Nisan 2007 E-Muhtırası’na kadar ülkemiz, 27 Mayıs 1960’ta ve 12 Eylül 1980’de olmak üzere gerçekleştirilen iki askeri darbenin ve 28 Şubat 1997’de post-modern darbenin muhatabı olmuştur. Bu süreçte bu darbelerin dışında Demokrasi’miz onlarca muhtırayla, ayaklanmayla ve vesayet kurumlarınca da birçok partinin kapatılmasıyla inkıtaya uğramıştır. Demokrasi’mize yapılan bu saldırıların arkasında da her zaman emperyalist küresel güçlerin ve içimizdeki işbirlikçilerinin olduğu, “Bizim çocuklar başardı.” itiraflarıyla bugün çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bütün bu yaşanan maddi ve manevi yıkımların, milletimize kaybettirdikleri hesaba kitaba gelmez. Kaybedilen canlar, sönen ocaklar, kırılan fidanlar ve sömürülen milyarlar… 

Demokrasi sürecinde “Sandıkla gelen sandıkla gider.” ilkesi; siyasilerce, aydınlarca ve medya tarafından zaman zaman dillendirilse de Demokrasi’mizde hiçbir zaman reel-politik karşılığı olmamıştır ve temenniden öteye geçmemiştir. Bu süreçte darbe için orduyu göreve çağıran siyasi partilerin, aydınların, gazetecilerin, sivil toplum örgütlerinin, işçi ve işveren sendikaların olduğu da unutulmamalıdır.

TSK’nin 27 Nisan 2007 E-Muhtırası’na o zamanki Sayın Erdoğan başbakanlığındaki 59. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti; “Sandıkla gelen sandıkla gider.” ilkesini esas alan ve atananların, halkın iradesiyle seçilenlerin emrinde olduğunu vurgulayan çok sert bir tepki gösterdi. Bu tepki darbe tehdidine karşı “Sandıkla gelen sandıkla gider.” ilkesinin ilk defa hayata geçirilmesiydi. Ordunun bu girişimi akim kalınca AK Parti iktidarını istemeyen bazı güçler gayr-i meşru ve antidemokratik girişimlerine devam edip vesayet kurumu haline gelen yüksek yargıyı devreye sokarak 2008’de gazete kupürleri üzerinden AK Parti’ye kapatma davası açtırdılar. Bir kez daha “Sandıkla gelen sandıkla gider.” tepkisi verildi. Daha sonra bu darbe girişimleri, emperyalist küresel güçlerin uşağı FETÖ’cülerin 17-25 Aralık 2012 yargı operasyonlarıyla ve yine emperyalist küresel güçlerin desteklediği sivil toplum örgütlerinin masum vatandaşlarımızı da kullanarak hükümeti devirmeye yönelik 2013 Gezi Parkı eylemleriyle sürdürüldü.  Son olarak 15 Temmuz 2016’daki Siyonistlerin ve küresel emperyalistlerin uşağı FETÖ’nün darbe girişimine millet canı pahasına karşı koyarak “Sandıkla gelen sandıkla gider.” dedi.

Bugünlerde değişim ve dönüşüm için AK Partili bazı belediye başkanlarının istifasının istenmesi bahane edilerek “Sandıkla gelen sandıkla gider.” ilkesinin suiistimal ve manipüle edilmesiyle, bu ilkenin darbelere karşı olmak anlamında söylenmesi aynı şey olabilir mi?

Cürm-i meşhut hâlde yakalanan, anayasaya ve yasalara göre suç işleyen parti yöneticilerinin, belediye başkanlarının yargı süreci başlatılarak haklarında inceleme, soruşturma, kovuşturma yapılması son derece tabiidir ve olması gerekendir. Nitekim geçmişte bütün siyasi partilerden olmak üzere haklarında yargı süreci başlatılan yöneticiler ve belediye başkanları olmuş, süreç tamamlandıktan sonra da suçlu olanlar görevlerinden alınmışlardır. “Sandıkla gelen sandıkla gider.” ilkesi bu durumlarda da geçerli olabilir mi? 

Siyasi partiler tarafından aday gösterilerek seçilmiş belediye başkanlarından ve siyasi parti teşkilatlarında seçimle göreve gelmiş yöneticilerden; süreç içersinde siyasi partilerin siyasi çizgileriyle, tercihleriyle, performanslarıyla örtüşmeyenler olduğunda seçilen yetkililerce görevden alınmaları veya istifa etmeleri, “Sandıkla gelen sandıkla gider.” ilkesinin çiğnenmesi midir? Kesinlikle hayır.

 “Sandıkla gelen, sandıkla gider.” ilkesini bugünlerde gür sesle dillendirenlerin, geçmişteki darbe girişimlerine sessiz kaldıklarını hatta el altından destek verdiklerini ve gerçekleşen darbelerde de darbecilere alkış tuttuklarını hatırlatırım. Yine siyaseti dizayn etmek amacıyla Siyonizm’in uşağı FETÖ’nün kaset operasyonuyla Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa ettirilmesinde bugün bu ilkeyi suiistimal ve manipüle edenlerin sükût ettikleri unutulmamalıdır. Sandıkla gelen sandıkla gider; ama sandığa giden süreç göz ardı edilemez.

Eyvallah!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.