19. Yüzyılın son çeyreği Osmanlı’yı bir konfederasyon haline getirmiştir. Azınlıklar Tanzimat Fermanı ile geniş haklara sahip olmuş, Batı’nın desteği ile “Osmanlıyım” perdesinin ardında Osmanlı’dan toprak kopararak bağımsızlık sevdasına kapılmışlardır. Azınlıklar, güçlü organizasyonlar kurmuşlar, bankacılık, sanayi ve ticaretin % 80’ine sahip olmuşlar, askerlik ve vergiden muaf olan Levantenler ülke ekonomisine sahip olurken, yoksul Anadolu köylüsü ve bu ülkenin asıl unsuru olan Türk gençlerinin payına ise cephelerde savaşmak görevi düşmüştür. Osmanlı Bankası, Credit  Lyonnais, Deutsche Bank, Banco Di Roma gibi finans kurumları yalnız kanımızı değil iliğimizi bile son damlasına kadar sömürmüşlerdir.   

       Anadolu’nun birçok yöresinde Ortaokul ve Lise yokken birçok il ve ilçemizde Amerikan, Fransız, İngiliz başta olmak üzere yabancı okullarda azınlık mensubu gençler öğrenim görerek bürokrasinin en tepe noktalarını ele geçirmişlerdir, Eli kanlı Bulgar, Ermeni, Sırp, Arnavut, Karadağ ayrılıkçı militanlar ve ajanlar  maalesef ki başta Galatasaray olmak üzere Yabancıların ülkemizde açtığı bu okullarda yetişmişlerdir.   Devlet kurumlarında önemli makamlarda Türk bulunmamaktadır.  Türk’ün görevi vergi vermek ve askerlik yapmaktır.  Dışişleri, Maliye, Posta, yabancı elçilikler başta olmak üzere önemli makamlara azınlık mensubu bürokratlar tayin edilmektedir. Hatta İttihat ve Terakki Hükümetlerinde bile Hariciye Nazırı Noradokyan, Posta Nazırı Oskan Efendilerdir.  1876 yılında İstanbul’da yayınlanan 54 gazetenin 47 tanesi yabancıların elinde idi. Ayrıca 9 Rumca, 9 Ermenice, 7 Fransızca, 3 Bulgarca, 2 İngilizce, 2 İbranice, 1 Almanca ve 1 Arapça gazete yayınlanmaktadır.  Ali ve Fuat ile Büyük Reşit Paşa’ların diplomatları tamamen azınlık mensuplarıdır.    

       Birinci Meclis-i Mebusan’a seçilen mebus ve ayanların çoğunluğu azınlık mensubudur, kültürlü ve iyi eğitim görmüş kimselerdir, ilk verdikleri önerge ise Ermenice ve Arapçanın resmi kurumlarda resmi dil olarak kabul edilmesidir. Böyle bir meclis, Türk’ün meclisi olamazdı.  Kırsal kesimde yaşayan köylülerimiz perişanlık ve yokluk içinde idi, Duyun-u Umumiye, milletimizi sömüren yabancı kurum idi. Halkın ürettiği her şeye el koymuşlar, Duyun-u Umumiye, azınlıklardan özel jandarma kuvveti oluşturmuş, kendi tütününden bir parça kullanan köylüleri kurşuna dizme yetkisine sahiptir hatta Yakup Cemil’in babası bu yüzden azınlık Reji memurları tarafından katledilmiştir. Türk köylüsü kendi yurdunda parya durumuna düşmüştür. Sultan 2. Abdülhamit, Duyun- u Umumiye ve Reji sistemini ortadan kaldırmak istemiş ama gücü yetmemiştir. Bu hayırlı hizmet M. Kemal ATATÜRK’e nasip olmuştur.

        Türk’ün elinde sadece Harbiye, Tıbbiye, Mülkiye ve Hukuk Fakülteleri kalmış, bu okullarda okuyan Milli Ruh ve Şuur sahibi Türk gençleri ülkemizin zor durundan kurtarılması için baskılara, sürgünlere, zulümlere rağmen var olma- yok olma mücadelesini vererek, bu uğurda kanlarını, canlarını, unvan ve makamlarını feda ederek, dağılan bir imparatorluğun, yanan ve yakılan bir vatan toprakları üzerinde yeni bir devlet kurmuşlardır.  Bu nesil, Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Harbinde cephelerde erimiş, bakiyeleri ise Türkiye Cumhuriyetini kurmuşlardır. Bu kadrolar, 1890’lı yıllarda okumuş nesillerdir.  Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, siperlerde, cephelerde, idam sehpalarının gölgesinde, kan akıtarak ve can vererek mücadele etmişlerdir. Cumhuriyetimizin temelinde göz yaşları, alın terleri, şehit kanları vardır, 12 yaşındaki şehit çocukların, beli bükülmüş yaşlı kadın ve erkeklerin emekleri vardır.  

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.