Eski Türk destanlarının en önemlilerinden biri Oğuz Kağan Destanıdır. Anlatılan olayların tarihleri, Hun Devleti zamanını işaret etse de daha eskilere dayanan Sakalar devrine kadar gitmektedir. Oğuz Kağan tarihteki en büyük Türk şahsiyetlerinden biridir. Onunla birlikte Türk töresi ve düşüncesinin vücud bulduğu kabul edilir.

     Oğuzların geniş fetihler, istilalar, gazalar ve yeni coğrafyalarla zengin, çeşitli ve devamlı destanları önce orta Asya’daki Hunlar devrinde başlamış ve hatta Oğuz Kağan, şöhretli Türk hakanı Mete Han olarak da değerlendirilmiştir.

     Bugün elimizde, farklı coğrafyalara, değişik kişilere ve farklı Türk boylarına ait epey sayıda Oğuz-name bulunmaktadır. Bu çeşitli Oğuz Destanlarının hepsinin temeli ve kaynağı olarak İlhanlı veziri Reşideddin'in "Cami'üt-Tevarih" adlı kitabının "Tarih-i Oğuzan ve Türkan" bölümü gösterilmektedir.

Bu destanların en önemli özellikleri eski Türk kavimlerinin yaşadıkları bazı yerleri anlatması, yaşayış şekilleri, töreleri, dünya görüşleri marifetli oldukları alanlar, sanat anlayışlarını göstermesidir. Bize masal gibi görünen unsurlar, Eski insanlar için onlar masal değil, inanç konusu idiler. Milletler varlıklarını savaş ile korudukları için, kendilerini kurtaran veya saadete ulaştıran insanların hatıralarını yüceltirler. 

Nihad Sami ve Bahaddin Ögel’den bu destanın bir bölümünü paylaşalım.

     Günlerden bir gün Ay Kağan’ın gözü parladı. Bir Erkek oğlu oldu. Bu oğulun yüzü gök rengi, ağzı ateş kızılı, gözleri ela/ala, saçları ve kaşları kara idi. Güzel perilerden daha alımlıydı. Bu oğul anasının göğsünden ilk sütü içip bundan sonra içmedi. Kırk günden sonra büyüdü, yürüdü, oynadı.

     Öküz ayağı gibiydi ayağı, kurdun bileği gibiydi bileği, benzer idi omuzu samurunkine, göğsü de yakın idi koca ayınınkine. Güder at sürüleri tutar atlara biner, daha genç yaşta iken, çıkar avlara giderdi. Geceler günler geçti nice seneler oldu, Oğuz da büyüyerek yahşi bir yiğit oldu.

Sonrasında onun kahramanlıkları, evlenmesi anlatılır

     Ormanda yaşar idi çok büyük bir gergedan. Yer idi yaşatmazdı ne hayvan ne de insan. Basarak sürüleri yer idi hep atları, zahmet verirdi insana alırdı hayatları. Kargısıyla gergedanın başını vurdu Oğuz, Öldürüp gergedanı kurtardı yurdu Oğuz.

     Günlerden bir gün, Oğuz Tanrıya yalvarmakta iken karanlık bastı, gökten bir ışık düştü, Güneşten aydan daha parlaktı. Oğuz yürüdü yakınına ışığın, oturduğunu gördü ortasında bir kızın. Öyle bir güzel kız ki gülse gök güle durur, kız ağlamak isterse gök de ağlaya durur. Oğuz kızı görünce aklı gitti beyninden, Kıza vuruldu birden sevdi kızı gönülden. Evlendiler üç erkek çocuk doğurdu. Birincisine Gün, ikincisine Ay, üçüncüye Yıldız adın koydular.

Oğuz Ava gitti, Gölün ortasında bir ağaç ağacın kovuğunda bir kız oturuyordu, Gözü gökten daha gök bu bir Tanrı kızıydı. Bu güzeli görünce aklı gitti, yüreğine ateş düştü, onu sevdi aldı. Bu ikinci hatunundan doğan üç erkek oğula Gök, Dağ ve Deniz adını verdiler.

Destanın sonraki bölümlerinde kahramanlıklar, yapılan fetihler, etrafın itaat altına alınmasıyla birlikte, oğullarına verilen vazifeler anlatılır. Destanlarda asıl mühim olan, töre ve adetleriyle Türk milletinin idealleri ve dünya görüşü bulunmaktadır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.