Hayatımızın içinde, bizimle olan sanatımız, kültürümüz, edebiyatımız, ne derece bizi anlatılır, ne kadar bizimdir. Hatta bize ve çocuklarımıza neyi işaret eder. Bu sorular hep sorulagelmiştir. Bizim böyle kaygılarımız var mıdır?  Bu sorular ve düşüncelere, herkes tarafından olmasa bile,  belirli kimseler tarafından kafa yorulmuş, hassasiyet ve ilgi meselesi olmuştur.

Bu konular üzerinde, yorum ve fikir sunanlar bulunmaktadır:

     “Biliyorsunuz, Milli edebiyat, son senelerde fikir hayatımızın en çok konuşulan meselelerinden biri olmuştur. Bütün bir toplum kendi hayatının, zevkinin ve emeğinin mahsulleri olan eserleri beğenmiyor. Hiçbir memlekette edebiyat, bizim ülkemizde olduğu kadar, gündelik hayat peşinde koşmamış, siyasi, iktisadi, sosyal, gündelik konuları, hepsi edebiyatımızın daima ön safındadır. Kültürümüz, edebiyatımız senelerden beri Avrupa mektebindedir ve artık memlekete dönmelidir. Elbette edebiyatımız, yine çok uzaklarda değil, hayat karşısında daima memlekettedir, bu onun erdemidir. Fakat hayatın kabuğu üstünde dolaşan meseleleriyle meşgul olmak bir edebiyatı kâfi derecede yerli yapar mı?

Yenileşme adımları atarken, eskiden ne derece yararlandık, o zamanlar, yeni ve Avrupalının peşinde koşmak bir mecburiyetti. Çünkü toplum için ölmek ve Batılılaşmak şıklarından birini kabul etmek zarureti vardı. Türk cemiyeti yaşamak iradesiyle batılılaştı. Bu suretle yeni bir toplum, yeni bir hayat tarzı peşinde giderken, elbette ki, yeni bir kültür ve edebiyatı da arayacaktı. Eski âlemimiz dardı. Küçük ve cahil kaldığı noktaları çoktu, fakat tamdı, bir bütün idi. Onu kendimiz tanzim edip, manevi benliğimizi vücuda getirmiştik. Hakikatte bir edebiyat ve sanat ancak kendi geleneği ve temelleri üzerinde yenileşebilirdi.”*

     Bu sözler 1940 yılında söylenmişti. Tanpınar’ın seksen küsur sene önce söylediklerinin üzerine halen geçerli olduğunu düşünmekteyiz. Fakat Cemiyetimizde, edebiyat ve sanatın daha da ayağa düşmüş, taklit üzerinde yoğunlaştığını ve kültürün eğlence üzerine geliştiğini ve dönüştüğüne, zaman geçtikçe, teknolojini ve şartların bu durumu daha da hızlandığına şahit olmaktayız. Bundan sonra ise, artık gelecekte beliren tehlike despot rejimlerin yapamadığının, medyanın yapacak kudrete sahip olunduğudur. Tek tip, düşünmeyen, robot, güdülebilir, köle insanlar yaratılmak istenmektedir.

     Sınırlıda olsa, Elbette aydın hassasiyetine sahip şuurlu kimselerin mücadelesi devam etmektedir.

     Önümüzdeki dönemde özellikle görsel medya, dünyayı şekillendirecek gibi görünmektedir.  Gücü elinde tutan insanları istediği gibi yönlendiren, sınırları ortadan kaldıran, bu güç karşısında teslim mi olacağız. Bunun kararını verecek olan yine bizler olacağız!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.