Akdeniz’in ortasında önemli noktada bulunan, küçük olmasına rağmen tarihte adından sıkça söz ettiren,  Avrupa’nın güneyinde Sicilya’nın altındaki adalar topluluğunun en büyüğü Malta adasıdır. Geçmiş birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.1. Haçlı seferlerine dayanan bir geçmişi olan Şövalyeler, 1522 yılında Kanuni Süleyman’ın Rodos’u fethetmesinden sonra 1530 yılında St. John’un emrinde adaya gelmişlerdir.

     Bizim konumuz Akdeniz’deki 16 ve 17. Yüzyıllardaki köle ticaretine Özellikle Malta’ya kısmi bir bakış olacaktır. Akdeniz’in geniş bir coğrafyada yer alması, hem zamanın ulaşım şartları, hem denizciliğin pahalı olması sebebiyle kontrol ve hâkimiyeti zordur. Bu tarihlerde Akdeniz’deki esir ticaretinin önemli merkezleri Malta ve İtalya’daki Livorno ile Venedik’tir. Malta Şövalyeleri kendilerini hem Hıristiyanlığın temsilcisi olarak görmekte, hem ticaretle uğraşırken hem de köleliği iş haline getirip, Müslüman gemilerine saldırmakta, korsanlık veya deniz eşkıyalığı yapmaktaydılar. Şövalyelerin önemli bir kısmı Fransız kökenlidir. Korsanlık faaliyetleri, Malta ve İtalya’daki devletçikler,  Fransa gibi devletler tarafından korunup desteklenmiştir.

      Bu korsanlar dini eğitim almış, dini özellikleri bulunan tarikat mensubudurlar ve kendilerini Hıristiyanlığın temsilcisi olarak görürler. Fakat amaçları ekonomiktir. Gemilerde veya kıyı kesimlerde yağmalanan yerlerde elde edilen mallar ve eşyaların yanında, insanlar da esir edilmekte bir kısmının kendinden ve gücünden yararlanılmakta,  gemilerde kürekçi olarak kullanılmakta, armağan edilmekte,  bir kısmı esir pazarlarında satılmaktadır. 

     Ekonomik gelir elde etmek her şeyin başı olduğu için özellikle Avrupa denizci ülkeleri korsan faaliyetlerini de kurumlaştırmışlardır. Verimsiz ve çorak Malta Adası geçiminin önemli bir kısmını bu faaliyetlerden karşılar, Devlet ve Papalık bunlara destek verir. Yakalanan esirlerin bir kısmı fidye için ayrılmaktadır. Esirin yaşı, cinsiyeti, konumu, sağlığı ve geçmişi fidyenin değerini oluşturmaktadır. Fidye günün şartlarına göre önemli sayılabilecek tutarlara ulaşmaktadır. Malta’da esir kurtuluş parası için bir esir komisyonunun önüne çıkarılırdı. Fidye altın, Florin veya Osmanlı parası ile ödenebilmekte idi. 17. yüzyılda 200 kuruştan 1.000 kuruşa kadar fidye parası ödenmekteydi. Bunlara Avrupalı tüccarlar aracılık etmekte ve komisyon almaktadırlar.  Fakat Türklerde fidye faaliyetleri ile ilgili bir kurum bulunmamaktadır. Bazen padişah bazen devlet büyükleri kendi hazinelerinden ödeme yaparak esirleri kurtarırlardı. Osmanlı Devleti, Venedik veya iyi ilişkileri olan diğer devletler ile yapılan andlaşmalarda, esirler öncelikli gündeme gelir, onların lehine hükümler konulurdu. Malta’da Müslüman esirlerin işlerini gören bir Kadı-hâkim bulunmaktaydı. Kadı, Müslümanların haklarını korumak için olayların takipçisi olurdu. Ayrıca Galata’da da Kadı bulunmaktadır ki burası hukuk-şer’iye belgeleri bu bakımdan çok zengindir. Esir yakını ile fidye tüccarı bir araya gelir mahkemede sözleşme yapılırdı.  Esirler İstanbul’a sağ olarak teslim edildiklerinde Galata Kadı’sına onaylatılmaktaydı. Osmanlı Venedik ile çok zaman savaş halindedir buna rağmen sık sık bir araya gelerek anlaşma yoluna gider ve birbirlerinin ülkelerinde temsilci bulundururlardı. Avrupa’da Hıristiyan esirleri kurtarmak için çeşitli teşkilatlar vardır.

     Bu devirde Tüccarların hem ticaret hem de korsanlık yaptıkları da olurdu. Korsanlık-eşkıyalık birbirine bağımlı bir ticaret silsilesi oluşturmuştur. Malta şövalyelerinin gemileri Fransa’da inşa edilmektedir. Kayıtlarda görülür ki, 1663 yılında ödeme yapılmadığında bazı esirler Galata zindanında hapsedilmiştir.

     Bugünlerde, turistik geziye ve dil öğrenimine gidilen Malta Adasında bazen rüzgâr ve dalgalar esir pazarının endişe ve hatıralarını karaya ulaştırır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.