Kibir, ekâbir, kebir kelimeleri Arapça olup büyük ve büyüklük duygusuna sahip olmak demektir. İnsanın sahip olduğu tahsil, makam, servet, rütbe, meziyet ve beceri gibi özelliklerine güvenerek övünmesi ruhsal bir hasatlıktır. Kibirlilik aynı zamanda kişilik bozukluğudur, tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Kibirlilik yani böbürlenmek bazı kişilerde doğuştan gelen bir özelliktir, hiçbir üstün vasıflara sahip olmadığı halde bazı kişilerde övünme alışkanlık haline gelir, zamanla yalancılık eklenir ve tedavisi mümkün olmayan hasatlık olarak ortaya çıkar.  Tevazu ise alçak gönüllülük demektir.

Dinimiz, yeryüzünde böbürlenerek yürümeyi yasaklamış ve büyük günah olarak kabul etmiştir. Şeyh Edebali, Osman Gazi’ye verdiği nasihatte; “Kendini beğenmeyi terk etmesini ve alçak gönüllü olmasını tavsiye etmiştir”.  Bir halk ozanımız “Engin ol gönül engin ol” diyerek engin gönüllü yani alçak gönüllü olmayı tavsiye etmektedir. Osmanlı İmparatorluğunda altı yüz sene devam eden bir gelenek vardır,  padişah her sabah ve akşam harem dairesinden selamlık dairesine geçerken saray görevlileri iki sıra halinde dizilerek hep bir ağızdan “Saltanatına Mağrur Olma Padişahım, Senden Büyük Allah var” diye bağırarak ona kul olduğunu hatırlatırlar ve kibirden uzak durmasını ikaz etmektedirler. Son padişah Sultan Vahidettin 1922 yılı Kasım ayında sarayı ve İstanbul’u terk ederken, hizmetkârlar yine aynı şekilde bağırınca hiddetlenerek; “Ne padişahlık ne de saltanat kaldı, neyimize mağrur olacağız” diye bağırarak görevlileri azarlamıştır. Keşke bu güzel geleneğimiz günümüzde de devam ettirilse idi, bazı kibirli yöneticilere haddini ve durumunu bildirselerdi. Rahmetli Sakıp Sabancı “Kibir eşeklilik, gurur ise ahmaklıktır” demiştir. 

Mezarlık ziyaretleri dinimizin bir gereğidir, insanlara ölümü hatırlatmaktadır, kendini bulunmaz Bursa kumaşı, bulunmaz ve yeri doldurulamaz adam sananlar toprak altında dirilerden bir Fatiha beklemektedirler. Zengin, fakir, genç, çocuk, yöneten ve yönetilen makam, rütbe ve serveti ne olursa olsun herkes bir arada yatmaktadır. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur, üstünlük takvadadır. İslamiyetin temel prensiplerine göre ibadette, hacda, camide, ölümde herkes eşittir, üstünlük ve ayrıcalık yoktur. Büyük Allah’tır, büyüklük duygusu insanı alçaltmaktadır. Kibirli yöneticiler, emekli olunca yalnızlığa mahkûm olmaktadır. 

İnsanın rütbesi, makamı ve serveti büyüdükçe gönlü alçalmalıdır. Gazi Eğitim Enstitüsünün efsane kimya öğretmeni (hocaların hocası) Ömer BAYIN öğrencilerine şöyle söylemektedir; “Harp Okulunu yeni bitiren teğmen kendini orgeneral, Orgeneraller ise kendini üsteğmen zannedermiş” buna göre rütbe yükseldikçe gönül alçalmaktadır. Ayrıca Batılı düşünür Montaigne ise; “İnsanlar başaklara benzer, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler” demiştir. İnsanların kişiliğini ortaya çıkartmak için ona rütbe, makam ve zenginlik vermeliyiz, eğer davranışları değişmiyorsa kişilik sahibidir demektir. Milli piyangodan büyük ikramiye çıkan birçok kişinin sonunun felaket olması kişilik ile ilgilidir.  Ani yükselmeler, insan hayatını alt-üst edebilir. Unutmayalım ki maymun çok yüksek ağaca tırmanırsa poposu yerden daha iyi görülür.  

Alçak gönüllü olmak gerçek anlamda büyüklüktür, özür dilemek, iyiliğe karşı teşekkür etmek ve nazik olmak insanı alçaltmaz aksine gözlerde ve gönüllerde büyütür. Nezaket, kibar ve tevazu sahibi, güler yüzlü ve de tatlı dilli olmak asalettir ve asil insanların özellikleridir. Aile ve sosyal çevre insanlara güzel hasletler kazandırabilir. Unutulmamalıdır ki; “Kenarın dilberi sazende olur ama nazende olamaz”.

Kalın sağlıcakla.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.