Doğup büyüdüğünüz, yaşadığınız şehirlerden ayrılınca şehrinize dair olumlu-olumsuz bazı şeyleri daha net görebiliyorsunuz.

Birkaç gündür İstanbul’dayım. Bizimkisi memleket özlemi. Benim için ilk memleket okuduğum, kimlik ve bilinç oluşturmada bana en fazla katkıyı sağlayan İstanbul’dur. Bu nedenle “Memleketin neresi gardaş” diye bir soru sorulursa vereceğim cevabı çoğu kez İstanbul derim! İstanbul dendi mi dayanılmaz hale gelen özlem alır götürür beni. Kaldırımlarında bazen ıhlamur, fesleğen ve bazen de çirkefle lime lime edilmiş düşünceler kokan şehre. Ama İstanbul’dan vazgeçemem bir türlü

İstanbul ile ilgili her satırı okur her müziğe kulak kesilirim.

İstanbul bazen sessiz, kimsesiz ve ateş böcekleri altında uçsuz bucaksız masmavi binlerce yıldız kümesidir. Bazen de insansız ve sensiz, şehrin orta yerinde koskoca yalnızlığıyla yaşayan bir başka medeniyettir İstanbul!

 Tanpınar İstanbul'da dolaşırken kendisine rastlayabiliyordu. Kendisiyle konuşabiliyor, sesinin yankısını duyabiliyordu. Ancak son zamanlarda İstanbul'da kendisine rastlayabilen var mıdır, tarihine, benliğine, adımlarının izine... Şiir kokan ıhlamurlar altında, Emirgan’da, Fethi Paşa Korusunda… Aşiyan ’da rastlayabilen var mıdır?

"Hepimiz kendi içimizde, kendimize yükselmenin sarhoşluğunu tadıyorduk" der Tanpınar. Sonraları devran döndü kimse kendisiyle konuşmaz oldu. İnsanlar kendine dönmekten, İstanbul’u dinlemekten uzaklaştıkça; şehirle baş başa kalıp kendisiyle konuşmaktan korkar oldu. Şehrin insanı kendisiyle-şehirle konuşmaktan korkan insan oldu!

“İstanbul’un güzelliklerine kendimi daima teslim ettim

Boğaz gecelerinin sudaki oyunlarını başka nerede bulabilirim?

Hangi musiki, hangi sanat eseri bana bunun eşini verebilir?” diye şehre seslenir Tanpınar.

İstanbul'a karşı nefret duyanları anlayamıyorum. İstanbul'da orayı burayı talan edenlere üzülüyorum. İstanbul'u sevmeyenleri hayretle bakıyorum. İstanbul'da birkaç akılsızın nidalarını ayyuka çıkarıp uydulardan insanların zihnine yerleştiren kanalları kınıyorum... Halbuki İstanbul işte. Bildiğimiz, beraber olduğumuz şehir. İstanbul'u sevmeyen insan sevgiyi anlamaz ki... sevgiyi anlamayan anlamaz medeniyeti, anlamaz bizi.

Münir Nurettin Selçuk boşuna mı haykırmış: “İstanbul’u sevmezse gönül aşkı ne anlar” diye seslenirken boşuna hüzünlenmez.

İstanbul gözüme hiç bu kadar albenili, bu kadar güzel görünmemişti. Zamanla İstanbul sevgim aşka dönüştü. Biz İstanbul kadarız dedim kendi kendime. 

İstanbul bizimle var. İstanbul var biz varız. İstanbul var olduğu sürece biz de varız... Fatih var. Tarih var. Benlik var. Biz varız dedim... Türklük var. İyi ki İstanbul var... İstanbul Kutlu Peygamberin Kızılelma’sıydı. Türklerin de öyle oldu. Kutlu şehir oldu. 

. Bu hafta bütün işlerimi aksattım. Bu hafta hayatın kalbine girdim. Bu hafta beni bekleyen şehrime geldim, hayata tutundum. “İş, güç...vız gelir tırıs gider” dedim. Yeter ki İstanbul beni kalbinden uzaklaştırmasın! Koştum ve kalbine yaslandım müjdelenmiş şehrimin.

İstanbul leyla ben mecnun, her dem türkümüzü söyleriz Kızılelma sevdalılarıyla.

İstanbul bu kadar mı sever insanı, insan bu kadar mı meftun olur İstanbul'un kalbine.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.