1987’de Tercüman ve Yeni Düşünce gazeteleriyle başladığım yazma sürecinin üzerinden otuz beş yıl geçmiş. 

Geçen otuz beş yıl içinde yazmadan geçirdiğim en uzun süre birkaç ayla sınırlı olsa gerek! Aksi halde yazmamanın ölmekle eşdeğer olduğuna inanan ve yaza yaza yaşamayı ilke edinmiş birisinin bu kadar uzun süre yazının sihirli dünyasından, kelimelerin ahenginden, cümlelerin büyüsünden uzak kalamayacağını bilenlerdenim. 

Yazıdan uzak kaldım dediysem seyrek te olsa www.tarihistan.org sitesinde birkaç yazımı yayınlamaktan kendimi alamadım!

Yazmaktan usandım mı, hayır. 

Yoruldum mu, biraz. 

Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir dünyada yazı yazmaktan bezmek mi?

Susmanın ihanet olduğuna iman edenlerdeniz.

Yılmak, yıkılmak yok mayamızda. 

Ayakta ölmek, her dem siperde bekleyerek hayatı göğüslemenin ne demek olduğunu bilenlerdeniz.

Bütün gözler üzerimize çevrilmiş birer namlu. Her göz kırpış bir kurşun gibi göğsümüzü deliyorsa ve üstelik cümlelerin ahengine aşıksak susup yazmayıp ta ne yapacağız? Başka çaremiz varmış gibi! 

Ruhumuzu teselli edersek başka teselliler aramamıza gerek kalmayabilir. Bizimkisi bir iman ve bir anlamda ruh tesellisi. Hayatın kör bakışlarından, soğuk demir seslerinden kurşuni gri dünyasından cümlelerin büyülü dünyasına sığınmanın huzurunu yaşamak. Peyami Safa gibi söylersek kendi hayal ülkemizi (Simeranya) kurmak. 

Kendi dünyamızda yaşamak hayal mi, evet! Gerçek olabilir mi, muhal! Hayat zaten bir hayal, bir sanrı dünyası değil mi? 

Hele hele modern hayat diyerek pazarlanan bir dünyada yaşamak zorunda olmak var ki işte o dünya tamamen bir kurgu ve başkaları tarafından yönetilen, yönlendirilen; sınırları çizilen bir dünya! Öyle bir dünya ki dünyaya gelmeden önce belirlenen bir hayatın içinde gözlerinizi açıyorsunuz.

Hatta nasıl dünyaya geleceğiniz, nasıl yaşayacağınız, hangi mamayla besleneceğiniz, hangi ninniyi dinleyeceğiniz, hangi çizgi filmleri izleyeceğiniz, hangi okul türlerine gideceğiniz, hangi yabancı dilleri öğreneceğiniz, hangi tür bir odanızın olacağı, hangi oyunları oynayacağınız, hangi tür arkadaşlarınızın olacağı… hangi üniversitelerde okuyacağınız, hangi düşüncelere sahip olacağınız; hangi ülkelerin iyi hangilerinin kötü olduğu… hangi ülkelerde yaşamaya özendirileceğiniz, hangi siyasi partilere meyilli olmanız gerekeceği, hangi tür kıyafet ve markalara hayran olacağınız, hangi içecekleri içip hangi yemekleri yiyeceğiniz… 

Kurgulanmış bir hayatta size bahşedilen seçme özgürlükleri arasında yaptıklarınız bireysel tercihiniz gibi gösteriliyorsa hayal ettiğiniz, olmasını istediğiniz bir dünya ile modernleştirilmiş insanlara bahşedilen dünyanın ne kadar farklı olduğunu görür kendi dünyanızda yaşamanın daha akıllıca bir iş olduğunu geç te olsa anlayabilirsiniz!

Bazen ümitsizliğe düşsek  ve karamsarlık kaplasak da yine de kurgulanan bir hayatı yaşamaktansa yalnız da olsa kendi dünyanızda özgürce yaşamak ve bizim gibi düşünen, yaşayan, inanan insanları bulma arayışına devam etmekten başka çare görünmüyor. 

Büyük şehirlerde kalabalıkların arasında yalnızlıktan çırpınan, iki cümle hasbihal etme arzusuyla yanıp tutuşan insanların sığınabileceği tek adresleri kaldı, psikologlar!

Belli yaşa gelmiş, hayatlarını yoluna koymuş, doğrularını bulmuş insanları anlayışla karşılasak bile çocuk ve gençlerimiz kime sığınacak, kimlere güvenip kimlerin tavsiyelerine göre hayatlarına şekil verecek? 

 İnsan tabiatına uyumlu, tabiatla iç içe bir hayat ve medeniyet tasavvurunu yeniden düşünmek, hayata geçirmek zorundayız. Bunun adı her ne olursa olsun. 

İnsanı robotlaştıran değil hayatın merkezine alan bir medeniyet anlayışına bir an önce geçemezsek korkarım bu günleri bile arayacağımız günler yaklaşmaktadır!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.