İnsanın yetiştiği ortam, beslendiği gıdılar, soluduğu hava neyse kültürü, hayalleri, özlem ve beklentileri de öyle şekilleniyor.

Nereye giderseniz gidiniz geçmişinizden, yetişme çağlarınızdan uzaklaşmanız mümkün değildir. Bu yönüyle belli bir yaştan sonra insanlar hatıralarına, geçmişe sığınır ve özlemlerini daha çok geçmişte aramaya başlarlar.

Ancak bu durum her şeyi geçmişte aramak anlamına gelmez. Zira yazarlar özlemlerini geçmişte ararken bir yandan da geleceğe ışık tutarlar.

Önemi her geçen gün daha da artan saha araştırmaları, şehir araştırmaları, şehir tarihçiliği, edebiyat ve sanat eserlerinin esin kaynağı olarak şehirler, doğal çevreye olan duyarlılıkları oranında insanları yaşadıkları karmaşadan alıp geçmişin güzel, hülyalı ve dingin enginliğine götürüyorsa bunda geçmişin ve geçmişi özlemle yâd edenlerin suçu yoktur. Asıl sorumluluk bu günleri geçmişle bağ kurmadan devam ettirme azim gayret ve hatta kararlılığında olan; geçmişi yok etme pahasına her yolu deneyenlerde aramak gerekir!

Yeşil Bursa, Bursa’nın kardeşi Manisa… İrem bağlarıyla cennet kokan şehirler hatıralarda kaldıysa bunda şehirlerin ve tabiatın değil şehirleri ve tabiatı yaşanmaz hale getiren insanoğlunun suçu vardır.

Gün geçmiyor ki şehir adına yaşanan çevre ve kültürel katliam haberleri duyulmasın!

Ancak çevre ve kültürel yok oluşa doğru sürüklendiğimizi göre göre yok oluşa bir son vermek için de kılımızı kıpırdatmadığımızı görüp bazen isyan, bazen ah vah edip içimize kapanma ve bazen de geçmişin satırlarına, fotoğraflarına, hatıralarına sığınıp teselli bulmaya, geçmişin güzellikleriyle bir nebze olsun rahatlamaya, tebessüm etmeye çalışırız. 

Bir fotoğraf, bir hatıra ve şehrinize dair bir resim karşısında tebessüm ve şehre aidiyet duyabilecek kadar şehre özleminiz yoksa ya siz o şehir sizi kalbinden, benliğinden silmiştir. Şairin ifadesiyle siz “Şehrin insanı şehrin/Ucuz cesaretlerin insanı, pahalı zevklerin” olmuşsunuz demektir.

*

1970’li yılların Manisa’sının Batı yakasında, henüz şehirleşmenin ağırlığını hissettirmediği küçük bir yerleşim yerinde başlayan bir hikâye… 

Kahraman ilk tanışma yeri Gediz Kıyıları; onun çocukluk hatıralarını ve çevreyi anlatan “Gediz Kıyılarında Bir Zamanlar”   

“Patikanın öte kıyısında ise Gediz’ in yayvan bir kolunun suları vururdu, kıyının biraz açığında, kamışlardan yapılmış balık kafesleri dururdu, o kafesler içindekilerin bolluğundan neredeyse dışarıya bel verirdi. Yayını, levreği, bıyıklı bıyıksız sazanı, su üstüne kolon vura vura oynaşırdı.”

Küçük yaşta babası Almanya’da olan annesi, abisi ile yaşayan bir çocuğun  duyuş ve yaşayışlarından yola çıkılarak kurgulanan Osman Özbaş’ın eseri gerek kurgu yönüyle gerekse anlatım tekniği ile okuyucuyu geçmişin insanlığına, mahallesine, yardımlaşma, dayanışma ve gizli sevdalara; içten içe sevda, yoksulluk, yoksunluk ve hayata tutunma azminin iç burkan yaşanmışlığı…

Yazarlar besleyen ortam yazarların eserlerinde gizliden gizliye göz kırpar diye düşünürüm. Osman Özbaş’ın 1970’li yıllarda; daha dün gibi diyebileceğimiz yakın geçmişle bu günün farkını anlamada da çok önemli ipuçları barındıran eserinde insan ilişkileri, mahallenin birbirlerine kol kanat germesi, babanın rolünü büyük erke çocuğun üstlenmesi… Anne karakterinin gücü, saygı, hürmet ve benliğin bu ortamda gelişip kırık kalpler eşliğinde gizli sevdaların, göz kırpmaların, kalp sızılarının bir yandan da devem etmesi…

“Zaten kasabada ev bulmamıza o(Hasan Amca) yardımcı olmuştu. Oğlu Almanya’daydı; o sayede bizimkinin de oraya gitmesine ön ayak oldu. Sonra ağabeyimle benim okula yazılmamıza önderlik etti ve velimiz olarak annemden çok daha fazla okul idaresiyle ilişkilerimizi yürüttü. Cebimize zaman zaman koyduğu harçlıkları açıklama gereği duymuyorum. Kendisini neredeyse her gün görüyorduk; işyeri okul yolunun üstünde, köşe başındaydı ve buradan geniş cadde boydan boya görülürdü.”

Şehri omuzlarında taşıyanlar o şehirde bilinen, tanına insanlar değildir. İnsanların yanında, yardımına koşan ön plana çıkmayı sevmeyen gerçek kahramanlardır. Bu günlerde böylesine eli öpülesi inşalar vardır çevrenizde. Onları bulun ve onlarla şehri soluklayın, geçmişten bu güne ve yarına köprü olmaya çalışın. Tıpkı Osman Özbaş’ın yaptığı gibi.

Osman Özbaş Manisa sınırlarına sığmayacak kadar üretken kalemiyle  “Son Harabati”,  “Saatli Cumhuriyet Takvimi”, “Sur”, “Dağ Sürgünleri”, “Vişneli Kek”, ve “Manisa Şehir Yazıları” kitaplarıyla şehri omuzlarında taşımaya devam ediyor.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.