Hayat hep bir sonranın hesaplarını yapmak üzere olan geçici bir yer midir?  Kimine göre kısa bir imtihan durağı, kimisi içinse hiç bitmeyecek gibi sahip olunup, rahat edilip, tatmin olunacak bir yerdir.

Yunanın Ankara önlerine geldiği günler, ümitlerle, ümitsizliklerin iç içe geçtiği zamanlardı. Çerkez Ethem gailesi, Bolşevik Fırkası faaliyetleri, Zile isyanı Ankara’yı daha da zorlamaktaydı

   Sakarya galibiyeti o güne kadar pek farkına varılmayan korkunç bir düğümün çözülmesine, sinmiş pusuya yatmış kuvvetlerin meydana çıkmasını sağlamıştı. Bu kuvvetler üstelik ne yaman döğüşüyor, kavgada hiçbir kural tanımıyor. Bütün faulleri biliyor ve sadece faullerle, kalleşliğin gaddarlığın, hilenin bin bir çeşidi ile dönüşüyorlardı.

     Vurguncu, kapkaççı, karaborsacılar. İzzet ikbal, makam mevki peşinde koşan ve düşmanla dahi işbirliği yapan Ali Yusuf’la, İngiliz’in peşinden giden hainler, kah bilerek kah bilmeden,  Sovyetler ile işbirliği yapanlar. Millet Meclisinde Paşa’ya kumpas kuranlar. Ve gemiyi terk eden fareler…

     Bunlarınki bir menfaat kavgasıydı. Daha bu kavganın başlangıçta olduğunu, büyük zaferden sonra kurtulmuş Türkiye’de her şeyin, milletin aslını hiçbir zaman bilemeyeceği, bu ikbal, çıkar kavgasından ibaret kalabilecek, bunun mücadelesi yapılabilecekti.

     Buna karşılık “Sana senden gerekir dad (yardım) lazımsa, Gayriden ümidini kes, imdad lazımsa ” diyen ve istiklal mücadelesine koşan Mehmet Akif ve arkadaşları Hasan Basri’ Hüseyin Avni’ler, tarihi ve milli bu sorumlulukla şereflenmiş insanlar, bu devlet kalesini savunmak suretiyle, milletine karşı yüzleri utançtan kızarmadan ve başları eğilmeden yaşaması gerektiğini biliyorlardı.

     Her şeyin bu savaşlardan ibaret kalacağı günlerin gelmeyeceğini kim bilebilirdi. Hasan Basri de bu noktada, Allah’a sığınmaktan başka bir şey yapamıyor” Allah’ım doğruların, haklıların, vatanını milletini sevenlerin yardımcısı ol diye dua ediyordu.

Öyleyse bu zafer neye yarar katlanılan acılar dökülen kanlar neye yarardı?

Bir gelir insan cihane!

      Büyük Akif : “Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor” diye yanmıştı alev alev, Çanakkale’de düşen, Dumlupınar önlerinde ve İnönü’de, Sakarya’da, hiçbir tarihin ve coğrafyanın isim koymadığı, dağ başında ve bir sel çukurunda düşen zabitler ve canım Mehmedler bunu bilmiyorlar mıydı? İnsanın cihane bir defa geldiğini bilmiyorlar mıydı?  Ve onları uğurlayanlar, o gencecik analar babalar, yavuklular, eşler bilmiyorlar mıydı bunu?

     Ve Mehmetçik vuruyordu ve Ankara ve Türkiye nefesini tutmuş haber kesiliyordu. Bu bekleyiş Hızırla karşılaşmak isteğine eşitti. Nihayet ezanlar okundu, davullar çaldı, tellallar çıkarıldı. Yunan bozulmuştu.

     Yıllar geçiyordu. Fakat aynı yıllar çeşitli insanlar için çeşitli şekilde geçiyordu. Zaman her bölümünü kimine bir bir basamak, kimine bir çukur yapmakta idi. İnsanların her biri bir yöne doğru gidiyordu. Artık şimdi işleyen, politika giyotini idi. En iyilerin, en vatanseverlerin, hatta en bilginlerin, en yararlı olabileceklerin, asla beceremeyecekleri politika. Şimdi bütün kaderler onun kurallarına boyun uzatmıştı. Gadre uğrayanlar hakkı ve memleket hakkını savunanlar ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Son söz ve hak kuvvete, kuvvetliye, kurnaza kalıyordu.

     Meclis yara bere içindeki, yokluktan ve kayıplardan bitkin hale gelen Türkiye’nin dinçleştirilmesi, kuvvete kavuşturulması derdindeydi.

     Ankara’da bir zafer ganimeti paylaşma havası esiyordu. Ön planda bir yer kapmak için birbirleriyle ve zaferin gerçek sahipleriyle, kalleşçe mücadele ediyorlardı. “Bir devlet kurulurken bir de batarken zengin olunurdu.”

     Firavun, kendi zekâsından, kurnazlığından, düzenbazlığından başka kuvvet tanımayandı, Firavun İmanı* buydu. Firavunlar nasıl olsa temizlenecekti.

Vatan kahramanı, Hüseyin Avni, çaresiz, hayattan ümitsiz olduğu bir zamanda, beraber çarpıştığı iki bacağını kaybetmiş Mehmet Çavuşla karşılaşınca “ bacaklarımı Afyon’da kaybetmeseydim, çektiklerimizi çekmeseydim, zafer kazanılır, devlet yenilenebilir miydi?” demesiyle, kendine geldi ve hayata tekrar tutundu.

*Tarık Buğra Firavun İmanı Yol Yayınları mart1978

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.