ŞEHiT
Gaziliğin bir adım ilerisinde ki ulvi makam
ŞEHİTLİKTE BİR AN
Yalnızım görünen yüzümle…
Şehitlikte geziniyor ve onların ruh iklimlerine basmadan istikbâli düşünüyorum. Yanımda ki kabrin başında Kur’an okuyan nazlı ses, rüzgârı coşturdukça, kabristanda ki bütün bayraklar yırtılırcasına çırpınıyorlar. Yağmur damlaları onların ruhlarını, bir zerrecik dahi rahatsız etmesin der gibi, bir an önce yeryüzüne düşmek için yarışıyorlar. Yıkanıyor ruhlar ben yıkanıyorum.
Onların analarını, sevgililerini, çocuklarını düşünüyorum.
…ve birden şu dörtlük dökülüveriyor kalemin ucundan;
“Ruhun canana ricat eden hâli
Teslim oldu bir gül-ü ranânın goncasına,
Bir askerin süngüsünün ucu değdi
Gözü yaşlı ananın kınalı kuzusuna.”
Yağmurun çok şükür dineceği yok. Yavaş yavaş kabristanın kapısına doğru ilerken, buraya gelmeden önce ki dertli ve mahzun hâlimi düşündüm. Bir ağaç altında kalıvermişim öylece. Sonra yanımda birkaç kuruş için bitiveren çocuğu gördüm. Dedim ki ona “şu elimde ki parayı mı istersin, yoksa gönlümden geçenlerimi?”. Çocuk elini çekmedi verdim istediğini.
Eğer gönlündekileri ey gözü yaşlı âdem deyiverseydi, ona şu yakarışımı diyecektim;
“Dert bir iken dertlendim de geldim
Dert bin iken dert oldum da geldim
Tez buldum dermanı kendimde
Bitirip kendimi sen olup da geldim.”
Nasibim değilmiş söyleyemedim. Yağmur dindi ben dinemedim. Yavaşça tekrar kapıya doğru yürürken şehit kabirlerine tekrar dönerek, semada ki bulutları şu sözlere şahit tuttum;
“Her asker bir evliya haşyetiyle
Yatıyor bekler gibi toprağını aşkın.”
Sevilmek ve naz etmek iştiyakıyla, sevmek ve yalvarmak için fakirhanenin yolunu tuttum.
Karanlığın karaya aşkı, güneşin aydınlığına aşkının yanında bir hiçtir nidasıyla muştulanmış Dumanlı Dağ’ın bulutlarını düşlerimle dağıtıverdim, bir rebabın derin nağmeleri bir ney’in hiçliğe daveti gibi…
Şehitlerimize rahmet.
Kimse yazıların ardında ki gözyaşlarını görmez elbette. Her yazar veya şair hissedilebilmenin ümidiyle yazar. Nice kanların akıtıldığı erlerimizin meydanında cayır cayır yanan yüreğimizin nişanesi olan gözyaşlarının dua ile bütünleşen mahzun hâlinin yaralara merhem olabilmesi temennisiyle. Dilerim bu temennileri bir derman gibi onlara ulaştıracak güç hepimizin yanındadır. Yoksa nafile. Gayret bizden Tevfik Allah’tan.
ŞEHİTLERİMİZ ONLAR VE BİZ
Gelinlerin kınalı bohçası
Doğurgan anaların yiğit erleri
Renksizliği cesaretle bezeyen hazineler
Zalimin zulmünü toprağa gömen süngü
Doğmamış çocuğun kundak bezini al kanlara bulayan zalim elleri kökünden kazıyan kınalı kuzularım
İlâhi bir nefes gibi yok etti şer odaklarının fitne savaşçılarını
Nehirlerimiz kan akıtsa da kaynaklarına inat
Biz bu işi hâlledeceğiz
Ya göbeğimizi kendimiz keseriz
Ya da yanımızda olanlar ilâhi muştunun ortağı olurlar
Bir değil, beş can, yüzbeş can yol olmuş çekiyor kervanın yükünü
Bir şikâyet yok tasa etmiyor ulvi ruh
Serdengeçti bir ordunun kınalı kuzuları
Binekleri üzerinde tuttular uçmağın yolunu
Millet sırtını dağlara verdi
Nehirleri yoldaş etti rahmetin şahına
Zafer ezelden müjdelendi al yazmalı gelinin alnına
Şeref elimizden saçıldı islâmın gül yollarına
Piyonlar eriyor göğsümün siperinde
Şah dimdik otağında
Domuzlar pisliklerinde boğulurken merhamet
Bir damlacık iz’an nerde kaldı
Bilmem hangi çocuğun tertemiz dimağında
Bir zerrecik insaf kaldı
Yürüyor ayakları altında soysuzların kahkaları
Yalnız ve yalnız yüreklerinde ki imandır inandıkları
Var olun daim olun
Uçmağa varan buluştu ilâhi sancağın gölgesinde
Rahat ol emanet sağlam ellerde
Emre Hanzade
GÜNÜN SÖZLERİ
“Vatan için yaşayıp öldünüz; siz toprağa değil, kalplere gömüldünüz.”
Anonim
”Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber , Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.”
Mehmet Akif Ersoy