ENTEKKELİLER DERGÂHINDA BİR RAMAZAN GECESİ 

Sanki her gece gibi bir geceydi, hayır.

Sanki her sofra gibi bir sofraydı, hayır.

Sanki her iftar gibi, her zaman dilimizde ki dualar gibiydi yakarışlar, hayır.

Hiçbiri o gecenin daha evvelki vakitlerde yakaladığımız demleri gibi değildi.

Sanki o ilâhi mekânda o gecenin, o sofranın bize sunulan ilâhi kelâmların emanetçisi var gibiydi.

Bahçesinde güllerin ve şahidelerin yanında sessizce oturmak bile mümkün değildi. Ruhumuz içerde yatan hamuşanın ulvi havasıyla tasavvufi bir coşku içerisindeydi.

Herkes o manevi havanın ve mekânın sahiplerince, dünyadan korunmanın rahatlığı ile ilâhi bir vecdin semadan toprağa sessizce düşüşü gibi kendi içlerine dönebilmenin hazzını yaşar gibiydi.

Namaz namaz olmaktan öte miraca şahitlik ediyor, yüzlerde ki her tebessüm el açan fakirlere sadaka dağıtır gibi suretten surete geçmek için yarışıyordu.

Yapılan sohbet bu mekânda bilmem kaç zaman önce yapılan sohbet gibi manevi ikliminin o tasavvufi neşe dolan hâliyle ruhlarımıza hakikati nakşediyordu.

Herkes mest bir hâlde, hâlden hâle doludizgin koşarken bir musiki ikramı ile semaya yükselen yüce duygular tekrar yeryüzüne indi.

Gecenin bitmesini bir türlü istemeyen canlar şimdi ne yapacağız der gibi birbirlerini süzerken, arttık kendi evlerine gitmek için oradan ayrılmak istemiyor ve bir bahane arar gibi durgunlaşmışlardı.

Ama burada ki ilâhi şölen bitmemiş ancak başka mekânlarda ve kişinin kendi ruhunda devam etmesinin mümkün olacağını muştulayan nice manevi işaretlerle mühürlenmek için, heybelerimizde dergâh dışında ki diğer iklimlere taşınmanın rahatlığıyla ruhlara dinginlik veriyordu.

Bizler Ahmet Vehbi Efendi, Hasan Rüşdi Efendi ve Hüseyin Kemâleddin Efendi’nin manevi şahsiyetlerinin himayesinde ihya ettiğimiz gecenin manevi neşesi ile Manisa Entekkeliler Rıfai Dergâhı’nda ki o güzeller güzeli hâlimizi, bulunduğumuz yerden ayrılık değil ama oraya nispetle saadethanelerimize taşımak için yola revan oluyorduk.

Vesilelere şükür boynumuzun borcudur.

Bize gecenin o demlerinde bu duyguları yaşatan herkese şükranlarımızı sunarız.

Mekâna davet eden, önayak olan, varlıkları ile şerefyab olduğumuz, bilgisi ile aydınlandığımız, sesi ve sazı ile iklimden iklime koştuğumuz bütün haziruna ve oradaki tüm canlara kalbi şükranlarımızı acizliğimizi bilerek keşkülümüzden sunmak isteriz. Kabulü yüce gönüllerden niyazımızdır.

Geceler sabaha gebedir, sabahlar güneşe.

Her manevi ihya ruhun tekâmülünü ileriye götürmeye talip olan bir sebebe gebedir.

…ve gecenin sonunda ruh o ilâhi müjdeyi, her cana nasibince ama tüm alem için doğurdu.

…ve yeni bir gün için imsak vakti geldi çattı.

Gecenin maneviyatından doğan tok hâlimizle yemekten el çektik, nefsimize egemen olabilmenin gayretiyle, özlemle o geceyi düşleyerek uykunun rehavetine esir olduk.

Aşk olsun bu herkese yeter.

GÜNÜN SÖZLERİ:

“Gerçek oruç, sadece yiyip içmeyi değil, boş ve hayâsızca sözleri de terk ederek tutulan oruçtur.”

 Hakim

“Oruç, kimseye muhtaç olmama sıfatıdır; onun benzeri bir amel yoktur.”

İmam Gazâlî 

……………………………………………………………………………………..

ATİK-VALDE'DEN İNEN SOKAKTA

                                Nihad Sami Banarlı'ya

İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,

Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,

Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti

Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;

Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,

Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;

Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları

Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.

Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;

Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.

Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,

Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.

Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!

Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.

Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı

Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.

Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;

Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:

"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;

Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür."

Yahya Kemal Beyatlı

HAKİKİ ORUCA KİM VASIL OLUR DERSİNİZ?

Oruç.

Aç kalmak mıdır sadece.

İnsan olgusunu meydana getiren her şeyin çeşitli fazilet dereceleri vardır.

Bir dünyevi manâsı, bir dini uhdeleri ve dolayısı ile ahlâki umdeleri diri tutan ilâhi derecesi.

Birde O’nu bilmeye, anlamaya yarayan, O’na aşkımızı bildiren kalp tezahürlerini ortaya çıkaran sevgili umdeleri.

• Birinci kabûl açlıkla bilinir. Orucu bozan şeylerden kaçınarak aç kalırsın. İftarı beklersin doymak için, evimde ki emektar kedim gibi. Vaktini bekler doymak için.

• İkinci kabûl açlığın yanı sıra kulağı, gözü, dili, eli ve ayağı kısaca bütün organları günah olan şeylerden sakınmaktır. Ramazan ayı boyunca evden namaz vakitleri haricinde evden çıkmayan dedem gibi. Bayramı bekler fiziken de gülmek için. 

• Üçüncü kabûl her daim halk içinde Hak ile beraber olarak, dünyevi fikir ve arzulardan uzaklaşıp “Allah’tan başka her şey” ile ilgiyi kesmektir.

Kesret içinde tekliğe ulaşan gönül erlerinin yüzü suyu hürmetine Ramazan ayının, huzur-u kalp ile bayramına erişmesi ve lâyıkı ile yaşanması dileğiyle mübarek olmasını temenni ederim. 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.