Herhalde bu kavrama ulaşacak tek vasıta, insanın insan olma, insan gibi hissedebilme, insan gibi değerlendirebilme bakış açısına sahip olmasıdır. Zaten bu bakış açısı başkalarına saygıyı meydana getirir ki, bu düşünüş “adem” olan insanı farklı kulvarlar da bile olsa “kâmil” noktasına ulaştırır. Çağı yakalayacak olan insandır. Asrı; insanlık, merhamet ve sevgi bahçesi haline getirecek yine insandır, yani bu işin temeli, hem de temel taşı insandır. İnsana değer vermeyen, ona sadece bir beşer gözü ile bakan, onun duygu, düşünce ve iman anlayışını hiçe sayan bir sözüm ona “değer takdir ediciye” çağdaş demek mümkün müdür? Akan kanları akıtılan yere göre değerlendiren, o yeri ve mevkiyi kendi prensibine uygunluğuna göre göz önüne alan, üzülen ve sevinene çağdaş demek mümkün müdür? Komşusu aç iken kendisi tok olana çağdaş demek mümkün müdür? Bütün bu duyguları, insan hürriyetinin dışında düşünen “hep benlikçi” bir zihniyet üreterek yapılan haksızlıkları görmeyen, ama lâfa olur olmaz karışan ve her olayı kendi siyasi çıkarları çerçevesinde gören, bilhassa  ilâhi mana da boşa konuşan Batı’ya çağdaş demek mümkün müdür? Elbette mümkün değildir. O halde Batı’nın en büyük derdi, kendi prensip ve demokrasi anlayışını kendi yandaşları ile bir potada eritip, oluşan yeni özü, aralarına girmek isteyen veya kendilerine yaklaşan yeni devletlere kabul ettirebilmek endişesidir. İşte bu dert, ortaya daha ciddi mesele çıkarıyor ki, o da “devlet saygısızlığı” diyebileceğimiz uluslararası bir kavramın ortaya çıkmasıdır. Çünkü unutulan nokta, her ülke kendi kültürü, alt yapısı, karakter ve şahsiyeti ile kendi demokratik anlayışını kendi yaratır. Medeniyetlerin birbirini etkilemeleri birisinin diğerine göre üstün olması veya altta kalması doğal bir olaydır. Ancak bu yükseliş ve alçalış hareketi, bulundukları mevki itibarı ile yükselen eğri üzerinde ki devleti “insan ve devlet haklarına” saygılı olduğu müddetçe haklı kılar. Yoksa göstermelik bir yandaşlık ve dost görünme taktiği, ülke de sağlam bir eğitim almış bir kitleyi etkileyebilir mi? Peki, biz bu sağlam aydın kitleyi nasıl oluşturabiliriz? İnsana değer ve önem vererek, her olayın sebep ve hikmetinin insanın olumlu veya olumsuz hareketlerinin vesile kılındığını unutmayarak, insanı önce aile, sonra okulları ve dolayısı ile devlet ile yalnız bırakmayarak. Demek ki çağdaşlaşma, muasırlaşma veya asrileşme olarak da tanımlayabileceğimiz kavramlar, insanın insan olması ile gerçekleşir. Malzemesi medeni insandır, merkezi ve temel taşı yine insandır. Yoksa İskender sonrası Hint Sanatında Yunan izi aramak değildir. Sadece Akdeniz ve Adriyatik Denizleri; Mısır ve Uzakdoğu da olamaz. Hele hele, şu veya bu devlet hiç değildir, ta ki o devlet hakiki manâ da insana insanca değer versin, “önce insan” prensibini millet bireylerinin kalbine nakşettirebilmiş olsun.  

Anlıyorlar ve Bal Gibi Biliyorlar Ama…

Anlamak istemeyen yobazlarla dolu etrafımız. Menfaat düşüncesi ister milli, ister gayri milli olsun hakkı hakkı olana teslim etmeme önyargısı ile doluysa devletleri ve bireyleri kör eder. Milletimiz medeniyeti, tarihi gerçeklerin ışığında insanlığa altın tepsi de sunar. Türk Milleti, bugün zillet ve illet için de olanlarla mücadele edip durmakta. Hani dost bildikleri yok, iz ’an yok, adalet yok hepsi hak getire. Yoksa merhum Cemil Meriç’in dediği gibi “Medeniyet iki sütun üzerinde yükselir: Süngü ve açlık” mıdır? Bugün, maalesef esefle gözlemliyoruz ki “Damnant guod non intelligunt” yani “Anlamadıkları şeyleri kınarlar” ve onlar at gözlüklerini gözlerinden bir türlü çıkarmazlar, çıkarana da müsaade etmezler. Dilerim, Allah gözlerini ve kalplerini en kısa zaman da açar. Yoksa mazlumların ahının er veya geç çıkması mukadderdir. 

Arkadaş, Çağdaşlaşma ve Medeniyet Yolunda Unutma!

Tarihi olmayanlar tarihte olsun, bugün olsun var olamazlar. Onlar yok oluşun sınırında ki unutulmaya namzet mahkûmlardır. Unutulmadan yaşatılanlar, unutulmayacakların kutsal gıdalarıdır. Bugün, ölü toprağı serpilmiş gibi gizli ve sessiz duran, bu anı diriltecek olan duygu, tarihi aşma duygusudur. Çünkü ancak, bu bakıştır ki bize bugünü dayanak yapıp geleceği inşa ettirir.

Günün Sözleri

Çağdaşlaşmayı yakından ilgilendiren medeniyet ile ilgili günün sözü tespit etmeye başladığım andan itibaren, karşıma öyle çok alternatif çıktı ki sizin için şunları seçtim: “Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektedir.” Mustafa Kemal Atatürk “Fikirlerine emin mahfazalar bulamayan bir medeniyetin, tefekkür kabiliyetini kaybetmekte gecikmeyeceğinden hiç şüphe etmemelidir.” Ahmet Haşim “Medeniyet, insanı insan yapan manevi kıymetler manzumesidir.”   A.Hamdi Tanpınar “Gayri memnunlar medeniyet kuramazlar.” İbn-i Haldun “Milli ahlâk olmayan yerde, millet de, medeniyet de olmaz.” Ziya Paşa Sözleri analiz edecek olursanız gördünüz üzere “medeniyet” olgusunda öne çıkan unsurlar; manevi değerler, milletin öz benliğinden türemiş milli ahlâk, yaşadığın ve varlığını borçlu olduğun çevrenden memnuniyet ve onu var eden kıymetleri koruma içgüdüsü ile medeniyet yolunda azimle ilerleme gayretidir.    

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.