Şehirlerin kaderi insanların elindeyse şehri yöneten insanların adımlarını takip etmek ve şehre dair yaptığı hizmetlerin izini sürmek gerekir.

 Şehirlerin içinde barındırdığı insanlara benzemesi tesadüf değildir. 

Bir zamanlar şehirlerle ilgili anlatılanlarla günümüzde anlatılan, yazılanlar arasında ciddi farklılıklar varsa bunda şehri değil şehrin kadrini bilmeyen, sahip çıkmayan insanların hatalarını aramak gerekir.

Geçmişe duyulan özlem bugünün olumsuzlukları karşısında geçmişe sığınma anlamına da gelebilir. Geçmişe ne kadar özlem duyuluyorsa yaşanılan hayatın insanı tatmin ve mutlu etmediğini anlayabiliriz. 

İnsanoğlu dünü özlemle yâd ederken bugünden kaçmanın peşindedir. Ancak bu günden kaçmanın mümkün olmaması ve her an yaşanılan gerçeklikle karşı karşıya kalınması insanda memnuniyetsizlik, şehrin yaşanmaz olduğu, insanların şehri talan ettiği şeklinde tezahür edebilir. Aslında bu tür yakınmalarla şehri suçlayan, insanların çekilmezliği ve şehrin yaşanmazlığından dert yananların şehir, çevre, kültür, insan ve şehrin daha yaşanır hale gelmesi için kıllarını kıpırdatmamaları ayrı bir çelişki ve kendilerinin aynası olarak da değerlendirilebilir.

Tarih boyunca Manisa, Amasya, Trabzon, Kütahya, Bursa, Eskişehir,  Gaziantep, Diyarbakır, Erzurum, Sivas gibi Anadolu şehirlerinin kendilerine özgü cazibe merkezi olduğunu okur, biliriz. Bu durumun son dönemde yok olmasında her ne kadar ekonomik sebeplerin etkisi büyükse de şehirde yaşayan insanların şehirlerin özgünlüğünü korumak için yeterince çaba harcamamaları birinci etken olarak görülmelidir.

Ancak son dönemde Gaziantep, Diyarbakır, Eskişehir, Amasya, Konya ve Bursa gibi kadim kültüre sahip şehirlerin kültürel hareketlilik ve yaşanırlılık standartlarında gözle görülür bir iyileşmenin olduğuna şahit oluyor ve mutluluk duyuyoruz. Ancak elbette ki yeterli seviyede değildir. 

Ülke olarak adeta topyekûn seferberlik ilan edercesine eğitim, kültür ve sanat alanında yeniden bir milli mücadele başlatmak durumundayız. 

Öğretim metodundan eğitim metoduna geçmeden kültürel dokuyu, mimariyi görmek ve öğretmek yerine hissettirmek, onun ruh ve mana dünyasını anlamak; yerinde eğitim metoduyla hareket etmeden milli kodlarla yeniden milli mücadelenin başarıya ulaşmayacağı aşikârdır.

Milli projeler üretmek yalnız teknolojik alanda yaşanan gelişmeler has bir durum değildir. Milli projeler milli ruh dünyasına sahip insanların alacağı eğitim ve kültürel kodlarla mümkün olabilmektedir. 

Her ülkenin kendine özgü tarihi geçmişi, milli anlayışı ve hayat kodları milli ekonomi, milli sanayi ve milli eğitim-kültür politikalarının hayata geçirilmesi oranında başarıya ulaşabilmektedir. Ancak anaokulundan üniversite eğitimine kadar yaşanan uzun eğitim süreci içerisinde milli değerler, milli rol modelleriyle bağları koparılan nesillerin milli politikalar üretmesini beklemek, milli ruhu taşıdıklarından dem vurmak fazla iyimserlik olmaktadır. 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.