Cumhuriyet, millet hâkimiyetine dayanan, milletin temsilcileri tarafından yürütülen devlet şeklidir. . Cumhuriyet bir rejim şekildir. Demokrasi ise yönetim için, herkesin eşit kabul edilerek, tercihli şekilde seçim hakkını kullanmasıdır. Temsilcileri biz seçiyoruz, fakat bu seçim hangi şartlarda oluyor ve ne kadar bizi temsil ediyorlar, ayrıca seçmenin kapasitesi ne kadardır.

     Tek partili seçimden demokrasiye geçişimiz 1946 senesidir ve bunda Batı Dünyasının mühim rolü bulunmaktadır.

     Ülkemizin daha önce niçin demokrasiye geçmediği de sorgulandığı olmuştur. Buna akademik tespitleri ekleyelim.  “1914-1945 dönemi demokrasilerin çöktüğü, otoriter ve totaliter rejimlerin rağbet gördüğü bir evre... 1918-1939 arası Avrupa'da birçok ülkede meclisler kapanıyor. Demokrasilerin kan kaybettiği bu evrede meclisi açık olan ender ülkelerden biri Türkiye. Ama yine de Türkiye'de bugünkü anlamda siyasal demokrasi yoktu. Reformist bir anlayış hâkimdi ve köklü bir dizi dönüşüm uzun dönemde demokrasinin ihdası için gerekli idi. Okuryazarlığın son derece düşük olduğu ve kırsal kesimde yaşayan insanların yakın çevreleri ötesinde bilgiden yoksun oldukları bir evrede çoğulcu bir demokrasiden söz edilemezdi. Her şeyden önce "toplum"u inşa etmek gerekiyordu. O nedenle toplumun hazır olup olmadığı pek anlam taşımıyordu. İnsana "hangi toplum?" diye sorarlardı. Medeni Kanunu referanduma koymuş olsanız yüzde beş bile taraftar bulamazdınız. Latin harflerine ülkenin aydın kesimi bile muhalifti. Devrim niteliğinde tüm bu dönüşümler Gazi'nin karizmatik kişiliği sayesinde gerçekleşti. Geride Milli Mücadele'yi kazanmış bir önder olmasaydı, bu reformları gerçekleştirmek de olanaksızdı. Atatürk'ün tüm yaşamı boyunca tehdit algısı kuruntunun ötesinde bir olguydu.” *

      Cumhuriyetle birlikte, kimlik inşası, vatandaşlık şuuru, dünyaya ayak uydurma ve fırsat eşitliğinde mühim adımlar atıldı, bunlar yapılırken bazen kendi mirasına ve milli hasletlerine uzak durulması da yanlışlıklar arasındaydı. 

      Bir dostla konuşurken, bana ülkemizde insanımız neden demokrasiye ve kurallarına uymaz ve gerekli görmez diye soruyorlar. Hâlbuki insanların belirli bir kültürü elde etmesi, insani değerleri sahip çıkmasını için iyi bir eğitim alması gerekiyor. Her şeyin başı eğitim demişti.  Haklıydı, hatta bazı ülkeler eğitimsiz kişilere oy kullandırmamıştır.

      Her ferdin demokrasiye, sosyal ve sivil toplum kurumlarına katılması, seçme ve seçilme hakkını kullanması tabidir ve gereklidir. Ancak eğitimli ve donanımlı olması, aklını kullanması, iyiyi kötüden ayıracak temel değerler ancak iyi bir eğitimle verilir ve bu durum İdarecilerimizin sorumluluğundadır.

     Yanlışlar ve hatalar, yanlışla ve tek taraflı düzeltilmez. Ülkemizde, geniş kitlelere, şekilci, inanç yönü ağırlıklı, bir eğitim verilmektedir. Gelir durumu iyi olanlar da özel eğitime yönelmektedirler. Bu durum fırsat eşitliğini yok etmektedir. Çareler aramazsak, sonrasında kurumlarımızdan ve demokrasiden şikâyete hakkımız olmamalıdır.

 Milli ve inanç değerlerimizin temel olarak alınması bizim gücümüzdür, ancak, kendi kültürüne olduğu kadar dünyaya açık, aklı kullanabilen, ilim seviyesi yüksek, insani, çağdaş eğitim sistemi pek çok dertlere çare olacaktır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.