Son yıllarda hep almaya ve tüketmeye odaklı bir toplum haline geldik. Daha doğrusu getirildik. Böyle bir toplumda güven bunalımının ileri boyutlar kazanması, dostlukların, arkadaşlıkların çıkar ilişkilerine dayanması kişiler arasında iletişim sorunlarını da beraberinde getirmektedir. İnsanın insana güvenmemesi, sahte dostluklar, arkadaşlıklar, yaşamın gerçekliği haline gelmiştir. “Testere gibi bir sana bir bana” düşüncesi değil,” nalıncı keseri gibi Rabbena hep bana” anlayışı toplumda hakim olmuştur.  Mahallenin bencil kasabı, göle düşmüş. Başlamış çırpınmaya. Hemen koşup köylüler: “Elini ver, elini ver diye bağırmışlar. Ama adam elini uzatmamış. Tam göz göre göre boğuluyormuş ki Hoca seslenmiş: Yahu! O vermeyi bilmez.” Al elimi ” diye bağırsanıza. Hoca’m Nasrettin bugünleri görseydi neler söylemezdi ki…  Dostluk ve güvenle ilgili atalarımızın birçok sözü vardır: Güvenme dayına, azık al yanına. Sırrını söyleme dostuna o da gider söyler dostuna. Oysa insan güvenmeli dostuna, dost diyebildiğine. Zaten insan kısacık yaşamında ne kadar dost edinebilir ki?... Artık cinnet geçiren bir toplumda var olabilmenin bedelini ağır ödüyor günümüz insanı. İster istemez yaşam felsefesi de değişiyor koşullara bağlı olarak. Dün kara dediğine bugün ak diyebiliyor. Geleneksel yapı hızla değişiyor. Teknolojideki yenilikler, değişiklikler toplumları temellerinden sarsıyor. Bazıları yenileşme adına eskilere dört elle sarılıyor. Bu değişime ayak uydurmak sanıldığı kadar kolay olmuyor. Güçlülerin çıkarları için yazdıkları senaryolar dünyanın birçok yerinde sahneleniyor. Etrafımız kan gölüne döndü. Elbette dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan sorunlara, hele hele çevremizde komşularımızda yaşanan sorunlara hiç kayıtsız kalamayız. Ancak, Irak’tan, Suriye’den milyonlarca mültecinin ülkemizde barındırılmasının bedelini nasıl ödüyoruz, hiç düşündünüz mü? Ülkemizde olumsuz çalışma koşulları nedeniyle yaşanan iş kazalarında son aylarda yüzlerce vatandaşımızı, yine gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle onlarca vatandaşımızı trafik kazalarında kaybettik. Daha çok kazanma hırsı ve az maliyetle çok üretim yaptırmak uğruna insanlarımızın can güvenliği hiçe sayılıyor çalışma koşullarının iyileştirilmesi konusunda çağdaş önlemler alınmıyor. Sonuçta analar ağlıyor, çocuklar öksüz kalıyor. Her gün yaşamın her alanındaki iletişim kazaları, birbirimizi dinleme ve algılama yoksunluğumuz da olayın bir başka boyutu. Güzel ülkemizin kentlerinde tüketim çılgınlığı yaşayan, makinelerin tutsağı, birbirine yabancılaşmış yalnız insanları. Doğaya, çevreye, kültür varlıklarımıza, tarihsel miraslarımıza sahip çıkma bilincinden    uzak insanlar, insanlarımız… Gelin hep birlikte tarihsel miraslarımıza, kültür varlıklarımıza, sahip çıkalım…Doğa katliamlarına dur diyelim. En önemlisi de bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaşmayalım.  ÇİMENİKA KALESİ Geçtiğimiz pazar yine doğanın ve tarihin iç içe, koyun koyuna olduğu Manisa’nın keşfedilmeyi bekleyen cennet köşelerinden birinde: Çal Dağı ve Hyrkanis (Halitpaşa) Ovası’ndaydık.                       Antik çağda çok önemli yerleşimlere sahne olmuş damarlarından yüzlerce  pınar  fışkıran yeraltı maden kaynaklarıyla zengin Çaldağı ve verimli Hyrkanis Ovası ile yakınlaşma fırsatı bulduk. Bedeller köyünden başladığımız Doğa Yürüyüşü ve Kültür Gezisi Alibeyli Köyünde son buldu. Antik çağda zengin bir kültürel yapıya sahip olan Hyrkanis (Halitpaşa) Ovası bugünkü Alibeyli-Halitpaşa arasında,ova üzerinde yer aldığı bilinen Hyrkanis kenti, kökeki Pers egemenliğinin bir parçası olarak İran yaylasından buraya getirilen bir oba tarafından  kurulduğu bilinmektedir. Halitpaşa ovası bu güçlü kent nedeniyle Hyrkanis ovası adıyla anılmaktadır.Hyrkanis Ovasında tespit edilen bir başka   yerleşim ise yine Halitpaşa çevresinde lokalize edilen Agatheia adlı köy yerleşimidir.Bu yerleşimin MÖ 3.yy’da (Hellenistik Dönem)kurulduğu bilinmektedir. Ovanın biraz doğu bölümünde   Büyükbelen civarında Lamyana isimli küçük sit de yörenin kültür tarihindeki yoğunluğunu gösterir. Anadolu kültür tarihinde birçok yeni kentin kurulduğu, sanatın zirveye ulaştığı Hellenistik Dönem’de (MÖ 3.-1.)yy çok önemli bir ticari ve askeri yol hattı Hyrkanis (Halitpaşa) Ovasından geçiyordu. Bu yolun kuzeyindeki en önemli ayağı Pergamon Kalesi(Bergama), güneydeki en önemli ayağı ise Sardes (Sart) idi.Pergamon’dan gelen bu yol, Soma yakınlarından geçip, Kırkağaç’ın birkaç km kuzeyinde yer alan Stratonikeia’ya (Siledik) varıyordu. Yolun bundan sonraki önemli duraklarından biri ise dönemin en önemli kentleri arasında yer alan Thyateira’dır.(Akhisar) Halitpaşa Ovası üzerinden geçerek Bintepeler Vadisini aşan bu önemli yol hattının ulaştığı bir başka stratejik merkez ise Sardes’ti(Sart)  Sardes’ten sonra ise yolun Philadelphia(Alaşehir) ve Tripolis(Buldan) yolu ile Büyük Menderes Ovasına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Hyrakanis (Halitpaşa) Ovasını yüksekten gören ”ÇİMENİKA KALESİ” antik çağda bu zengin ova kentlerini koruyan birçok kale kentten biriydi. Bu kale Hellenistik çağın birçok stratejik merkezini bağlayan söz konusu yolu korumak ve gözetlemek gibi önemli bir işleve sahipti. Roma ve Bizans(Doğu Roma) dönemlerinde de önemini sürdürdüğü anlaşılan ticaret ve askeri yol boyunca kurulan birçok kale kent /garnizon kentlerden birinin Halitpaşa’nın güney doğusunda ve “ÇİMENİKA KALESİ” olduğu bilinmektedir.Kalede yüzeyde görülen kalıntılar, yerleşimin Hellenistik Dönemde kurulduğunu,Roma döneminde de yerleşimin sürdüğünü ve en son Doğu Roma(Bizans) döneminde yoğun bir kullanım gördüğünü akla getirir. Kalenin Doğu Roma (Bizans)Dönemine tarihlenen kalıntıları, bu kentin MS.11-13.yy’larda yörede yaşanan Türk- Bizans çatışmaları açısından stratejik bir öneme sahip olduğunu göstermektedir. Doğu Roma Dönemine ait tahkimat izleri, bu kalenin Türk egemenliğine karşı direnen      son Bizans Kalelerinden biri olduğunu akla getirir. Kalede yapılacak bilimsel çalışmalar kalenin antik adını kesin kronolojik bilgilerini ortaya çıkaracaktır.Kaynak:Arkeolog Umut Doğan Gezimiz sırasında yörede yaşayan insanlardan edindiğimiz bilgiler göre: Hyrkanis (Halitpaşa)  Ovasına hakim üç kale bulunmaktadır. En üstte Kudret Kalesi hemen altında Çimenika Kalesi ve Ortakale …Bunlardan en önemlisinin Çimenika olduğu söylenmektedir.Yörede yaşayanlara göre.Bir Ermeni Kalesi olan Çimenika Kalesi Cezayir’den gelen Murat Paşa tarafından 12.-13. yy’larda fethedilmiştir. Birkaç yıl önce bu kale ve civarında taşocağı ruhsatı alınmış ancak şimdiye kadar bu konuda herhangi bir çalışma yapılmamıştır.                                                                                                                                         Gezimizin en önemli duraklarından biri olan Çimenika  Kalesi birçok ören yerimizde karşılaştığımız manzaradan farksızdı.Etraf pislik içindeydi.Buraya gelenlerin bıraktıkları, pet şişeler, naylon poşetler, bira şişeleri vs. ile adeta çöplük halindeydi. Ayrıca define aramak maksadıyla her yer delik deşik edilmişti. Tarihsel miraslarımıza, kültür varlıklarımıza, sahip çıkılmaması karşısında yine üzüldük. Ayrıca bu kale ile ilgili yaptığımız araştırmada hiçbir belgeye, hiçbir kayda  rastlayamadık. Biz doğaseverler, çevreciler olarak kale ile ilgili gereken bilimsel çalışmaların yapılarak, Çimenika Kalesinin korumaya alınmasını umut etmekteyiz. Geliniz hep birlikte doğal güzelliklerimize, kültür varlıklarımıza, tarihsel miraslarımıza sahip çıkalım. Doğa katliamlarına, çevrenin kirletilmesine seyirci kalmayalım. Gelecek kuşaklara tahrip edilmemiş bir doğa temiz bir çevre bırakalım…                                                                                                                     

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.