Daha rahat bir yaşam, sağlık ve eğitim hizmetlerinden daha iyi  yararlanma, daha çok kazanma ve zengin olma hayaliyle kentlere akın eden günümüz insanı kentlerde aradığı mutluluğu, huzuru, refahı bulabildi mi? Yoksa ummadığı sorunlarla karşılaşarak dünyayı kendine zindan mı etti? Doğadan ve doğal yaşamdan kopmanın bedelini nasıl ödedi?      Kent yaşamı insanları büyük kalabalıklar arasında yalnızlaştırdı.Kendi yaptığı ve adına apartman dediği hapisanelere mahkum etti. Beton, asfalt yollardan işyerlerine gitti.Beton binalarda çalıştı.Sonra bu binaların adını değiştirdi.Kulağa hoş gelsin diye,site dedi, avm dedi. Büyük kentlere mega kent dedi.Ama bir şeyin özünü değiştiremedi…Doğadan ve doğal yaşamdan uzaklaşmanın ağır bedelini…        Yeni yeni hastalıklarla tanıştı kentlerde. Ruh ve beden sağlığını yitirdi büyük ölçüde.Çareyi uzaklaşmış olduğu doğayla tekrar tanışmakta ve buluşmakta buldu. “Ruh ve beden sağlığı için en etkili ilacın doğada yürümek” olduğuna inandı.       Günümüzde kentlerde yaşamını sürdürenlerin büyük bir bölümü bulundukları ortamdan belli aralıklarla da olsa uzaklaşabilmenin, doğada ve doğal ortamlarda nefes alabilmenin yolunu  arar duruma geldiler. Kimileri, dağdan, bağdan, kıyıdan, köşeden küçük bir yer alıp bir kulübe kondurmanın hayalini kurar oldu. Birçoklarına ise “Doğa Yürüyüşleri”moral ve enerji kaynağı oldu. Kent yaşamının stresinden bunalan insanlar fırsat buldukça doğa ile buluşma ihtiyacını daha fazla hissetmeye başladılar.      Haftada bir gün bile olsa kentin gürültüsünden, kirliliğinden uzaklaşıp, doğa ile başbaşa bir gün geçirmek, vücutlarında biriken negetif enerjiyi toprağa boşaltabilmek insanda büyük bir rahatlama ve dinginlik yaratmaktadır. İnsanın ruh ve beden sağlığı üzerinde son derece olumlu etkileri bilimsel olarak kanıtlanmış olan “Doğa Yürüyüşleri”son yıllarda toplumda yaygınlık kazanmıştır.Ayrıca yüksek kondisyon ve fazla teknik gerektirmemesi, sakatlanma riskinin az oluşu, düşük maliyetle yapılabilir olması gibi nedenler geniş kitlelerin ilgisini çeken bir spor olmasını sağlamıştır.    Doğa yürüyüşleri yetkin rehberler öncülüğünde ve sağlıklı organizasyonlarla yapılmalıdır.Gerekli araştırmalar ve önlemler alınmadan yapılacak doğa yürüyüşleri her an istenmeyen durumlarla karşılaşılmasına neden olabilir.Bu bakımdan doğayı ve çevreyi tanımayan ve bu konuda yeterli deneyimi olmayanların rehber olmadan doğaya çıkmalarında önemli sakıncalar bulunmaktadır.Bir söz vardır:”Siz doğanın kurallarına uymazsanız, doğa sizi kurallarına uydurur.”    Ancak son zamanlarda bazı illerde  “Turizm amaçlı sportif faaliyetlerin yaygınlaştırılması”gerekçe gösterilerek ,yıllardır deneyimli rehberler öncülüğünde doğa yürüyüşleri düzenleyen grupların etkinliklerine de engel konulmaya çalışılması doğru değildir.   Güzel ülkemizin doğası her mevsimde ayrı güzellikler sunuyor bizlere, şairin dediği gibi: Deniz başka güzel, dağ başka güzel, Yaz başka güzel, güz başka güzel,  Saz başka güzel, söz başka güzel,  Her şey aslıyla güzel, Sen bir başka güzelsin… İlbengi ARANDIRA         Her mevsim ayrı güzel. Güzün doğa kızılın, kahverenginin, sarının ve tüm renklerin her tonuyla süslenip dayanılmaz güzelliklerini sunmaz mı bizlere…Bahar bütün canlılığını, alıyla,moruyla, yeşiliyle aksedip bedenimize ve ruhumuza huzur vermiyor mu?      Oysa biz doğal güzelliklerimizin ne kadar farkındayız? Yurdumuzu ve çevremizi ne kadar tanıyoruz. Ne kadar farkındayız güzelliklerimizin? Kaç kez çıktık dağlarımıza, ormanlık alanlarımıza…Denizi koklayan kıyılarımızdan kaç kez seyrettik derin mavilikleri.      Hiçbir şey yapmadık dersek haksızlık olur. Yine de bir şeyler yaptık. Kıyılarımıza, koylarımıza  (denizin ve doğanın en güzel olduğu yerlere)termik santraller kurduk .Deniz kıyılarında dev tankerlerin sökümüne, parçalanmasına izin vererek kıyılarımız boyunca kapkara yağ tabakalarının  oluşmasına izin verdik. Santral kurmak için  altı bin zeytin ağacını kesiverdik. Daha ne mi yapacağız? Bu gidişle toplum olarak gereken duyarlılık  gösterilip demokratik bir tepki ortaya konulamazsa Dünyanın en verimli birkaç ovasından biri olan Gediz Ovası’nda yakın bir zamanda ne bir ağaç ne bir bitki yetişmeyecek. Nikel madenini topraktan ayrıştırmak için milyonlarca ton sülfirik asit atmosfere bırakılacak.Her  yanından pınarlar fışkıran Çadağı’nda çevredeki tüm ağaçlar kesilecek.Çaldağı ,(yeşildağ değil) Keldağ olacak.      Teknolojinin inanılmaz bir hızla geliştiği günümüzde  insanlarının medeniyetten, doğa sevgisinden çevre bilincinden çok  uzakta olduğunu görmek ne kadar acı…      Özellikle, taş ocakları, maden ocakları, santraller vb tesisler konusunda çok duyarlı olunmalı, bu tesislerin doğanın kalbine saplanan bir hançer olması acilen önlenmelidir.     Doğaseverler,çevreciler,sivil toplum örgütleri,sendikalar toplumun tüm duyarlı kesimleri:     Doğal güzelliklerimizin,  zenginlik kaynaklarımızın ,tarihsel miraslarımızın, kültür varlıklarımızın yok edilmesine yağmalanmasına seyirci kalmayalım. Toplumda doğa sevgisi ve çevre bilincinin  gelişmesine katkıda bulunalım…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.