Birinci Dünya Savaşı yıllarında Medine’de bulunan Hicaz Seferi Kuvvetleri Komutanı Ömer FahreddinPaşa’nın karargah subaylarından birinin oğlu olarak 1911 yılında Medine’de doğup büyüyen rahmetli Edebiyat öğretmenimiz Şevket KUTKAN ( Medine 1911- Ankara 1992) 1966 yılında derste bazen hatıralarını anlatırdı. Fahreddin Paşa’yı anlatmakla bitiremezdi, Fahreddin Paşa ve Türk ordusu Medine’yi terk ederken Osmanlı’ya bağlı olan Araplar “ Fahreddin Paşa, bizi kimlere bırakıp gidiyorsunuz? İngilizler bizi birbirimize kırdıracaklar, bizi İngiliz gavuruna bırakmayın.” diyerek arkalarından ağıt yaktıklarını ve İngilizlerin kendilerini çöllerde yaya olarak İskenderiye’deki esir kampına götürdüklerini, Haşimi ailesinin ve bazı bedevilerin ihanetini anlatırdı.

       Şehrimizden Yemen’e gidip geriye dönen tek gazimiz olan komşumuz Topal Ahmet AKYILMAZ  Efendi amca hatıralarını anlatmazdı, sadece önce “ Yemen’i sonra da bacağımı kaybettim.” diyordu. Annemin babası dedem Ali dahil hiçbir askerimiz bir daha şehrimize geri dönememiştir. Yemen, İngilizler tarafından işgal edilince San’a şehrini terk ederek çöllerde yola düşen Türk askerleri, İmam Yahya’nın adamları tarafından geri getirilerek Yemen’e yerleştirilmişler ve orada Arap kızları ile evlendirilmişlerdir. Yemen’in ilk Dışişleri Bakanı da bir Türk Albayı olmuştur.  1918 yılında Yemen’i, Hicaz’ı, Filistin, Gazze, Irak ve Suriye’yi kaybettik ve Anadolu’ya doğru çekilme harekatı başlamıştır. Biz bu kutsal toprakları kaybettik ama asıl kaybeden yerli halk olan Araplar olmuştur. 

       1918 yılının Kurban Bayramı, Arap Dünyasında kutladığımız son Kurban Bayramımız olmuştur. Yarbay Selahattin GÜNAY, hatıralarında(Suriye ve Filistin Hatıraları, 2006 İş Bankası Yayınları) Dera yakınlarındaki Busra şehrinde bir Kurban Bayramında askerlerine veda ederken yaşadığı bir olaydan bahsetmektedir. “ Bu ayrılış o kadar hazindi ki, bunu layıkıyla izaha imkan göremiyorum. O canım yerleri belki bir daha görmemek üzere terk ediyor, vatanın bu parçasını öksüz ve yetim bırakıyorduk. İki gözümüz iki çeşme gayri ihtiyari boşanıyor, her attığımız adımı artık hasretle geride bırakıyorduk.  Ah o ne acı anlar ve günlerdi. Yirmi beş yaşlarında bir Arap delikanlısı karşıma çıktı, elimi öptü, “ Ah siz ve siz Türkler bizi kimlere bırakıp böyle gidiyorsunuz ya Selahattin? Arkanızda koca bir tarih bırakarak buradan ayrılıyorsunuz. Ne yazık ki bizler, sizleri bulamayacağız.” diye hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve ayakta duramıyordu.  Sonra kalenin duvarına dayandı.  Ne çare ki ben yolumdan kalamazdım.”

       1918 yılı Ekim ayında Mondros Mütarekesinden sonra Ortadoğu’dan çekilmek zorunda kalmıştık, en son Irak’ta Kerkük’ten ve sonra da Medine’den ayrıldık. Irak cephesinde son taburumuz Albay Cafer Tayyar (EĞİLMEZ) komutasında Son tabur Köprüsünden geçerken Kerkük’te Telafer şehrinde yaşayan Türkmenler, Araplar ve Kürtler ağlayarak yola dökülürler” Bizi burada kimlere bırakıp gidiyorsunuz?”  Hicaz’daki, Yemen’deki, Filistin’deki, Suriye ve Irak’taki akıl ve vicdan sahibi yerli ve sadık vatandaşlarımız olan bazı Arap aşiretleri başlarına gelecekleri anlamışlardır ve vakit çok geç olmuş, iş işten geçmiştir.  Yüz seneden beri Arap Dünyası rahatlık, huzur ve barışı görememiş, daima ezilmiş, horlanmış ve katliamlara uğramıştır. Türk’ün Ah’ını alan dedelerinin günahını torunları olan çocuklar çekmektedir.  Dedenin günahını torunları, babanın günahını ise çocukları çekmektedirler.

       1960’lı yıllarda Kudüs’ü ziyaret eden Başbakan rahmetli Süleyman DEMİREL’e Kudüs Müftüsünün söylediği bir söz gerçeği haykırmaktadır: “ Osmanlı gitti, huzur bitti.” Alma mazlumun Ah’ını, çıkar aheste aheste. 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.