Sultan 2. Abdülhamit Han, Aşiret Mekteb-i Hümayun( Padişahın Aşiret Okulu) ile imparatorluğun uzak coğrafyasında ikamet eden aşiretlerin reisleri ve Arap kabilelerinin şeyhlerinin çocuklarının eğitilmesini amaçlıyordu. Avrupa devletleriyle Rusya’nın demirden çemberi arasına sıkışmaya başlayan İmparatorluk coğrafyasının, ancak o bölgelerde yaşayan vatandaşların gücünün ve direncinin artmasıyla korunabileceğine inanıyor. İmparatorluk sınırları içindeki Hıristiyan halka ait kiliselerin ayrılık çanlarını daha kuvvetli çalmaya başlaması, padişahı yeni politikalar uygulamaya zorlamıştır.   

       Aşiret mektepleri, yeni politikanın bir ürünüdür, Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu bölgeleri ile Arap kabilelerinde şeyhler, seyyidler ve ağalar sahip oldukları bu unvanları, kan bağı verasetiyle babadan oğula aktarıyorlardı. Feodal hayat düzeninin hüküm sürdüğü bu bölgelerde aşiret reisleri ve şeyhler derebeyi idiler. Dolayısıyla o bölgelerde yaşayan halk bu kişilere boyun eğer ve sadece onların sözlerini dinlerlerdi. Sultan 2. Abdülhamit Han, reis ve şeyhlerin erkek çocuklarının bir gün o bölgeye hükmedeceğini bildiği için bunları, daha çocuk iken İstanbul’da eğitmek, yetiştirmek gerektiğini düşünüyordu. Osmanlı terbiyesi ve talimiyle yetişecek çocuklar, beş yıllık bir eğitimden sonra memleketlerine döneceklerdi. Bir gün aşiret ve ya kabilelerinin başına geçtiklerinde, aldıkları eğitim sayesinde hükmettikleri bölgede yaşayan Müslüman halkın Devlete olan sadakatini pekiştireceklerdi.

       Sultan 2. Abdülhamit Han, günümüzün modern kolejleriyle kıyas edebileceğimiz bu aşiret mektebinin öğrencileri arasında Devlet yönetiminde ve bürokraside önemli görev yapabilecek kapasitede devlet adamı yetiştirmeyi de planlıyordu. Başarılı olacak öğrencilerin bazıları da Harbiye, Tıbbiye, Bahriye, Mühendishane ve Baytar mekteplerine gönderilecekti.  Aşiret mektebi, 1892 yılında İstanbulda eğitime başladı ve çok Başarılı oldu. Öğrencilerin çoğunluğu Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde yaşayan ailelerin çocukları idi, bunların yanında Arap Aşiretlerinin ve az da olsa Çerkez ve Arnavut çocukları da bulunuyordu.  Eğitim süresi boyunca çocuklar önce Türkçe öğreniyorlardı, eğitim ve öğretimin dili Türkçe idi. Daha sonra ders müfredatlarına uygun eğitimlerini alıyorlardı. Fen, Matematik, Tarih, Coğrafya gibi derslerin yanında dini eğitime de ağırlık veriliyordu. 

       19. Yüzyılın son zamanlarında ve 20. Yüzyılın ilk yıllarında eğitim veren Aşiret Mektebi, şeyh ve ağaların çocuklarını eskisi kadar göndermemeye başlamasıyla önemini kaybetti ve nihayet kapatıldı. Bu mekteplerde çok sayıda hatta yüzlerce öğrenci yetiştirildi. Bu öğrencilerin bir kısmı aile hasretine dayanamadığı için memleketlerine ailelerinin yanına dönerken bir kısmı da İstanbul’da kalarak yüksek öğretimlerine devam ettiler. Ne acıdır ki bu Aşiret mekteplerinde okuyan öğrencilerden biri olan Nuri Said, Birinci Dünya Savaşında Binbaşı rütbesinde iken Irak’ta 6. Ordumuzda görevli olduğu halde devletimize ihanet etmiş ve İngilizlerle işbirliği yapmıştır. Keza Filistin cephesinde bulunan Arap Taburları da başlarındaki Arap kökenli subaylarla birlikte İngiliz ordusuna katılmışlardır. Mekke Şerifi  Emir Hüseyin’in oğulları Faysal ve Abdullah da kendisini İstanbul’da okutan Türk Devletine ihanet etmişlerdir. Ancak bu kişilerin akibetleri  de fena oldu ve hak ettikleri cezayı bu dünyada buldular.   

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.