5 Ocak 1960 günü rahmetli Başbakan Adnan MENDERES, Kurtuluş Bayramımıza katılmak üzere ilçemize gelmişti.  Halkımız sokağa dökülmüştü ben hayatımda böyle bir coşkun kalabalığı ilk defa görmüştüm, mahşeri bir kalabalık vardı. O tarihte ilkokul son sınıfta öğrenci idim, öğretmenlerimiz bizleri de meydana götürmüşlerdi, öğleden sonra Adnan MENDERES  teşrif edince meczup mu yoksa dalkavuk mu olduğu bilinmeyen bir kişi oğlunu Başbakan MENDERES’e kurban etmeye kalkışınca polisler elinden bıçağı alarak çocuğu kurban edilmekten kurtarmışlar, kalabalık o yöne doğru dalgalanmıştı, çocuğunu kurban etme olayını sonradan duymuştuk. Bir grup vatandaş Başbakan MENDERES’i omuzlarına alarak ve bir kısmı da davulların önünde halay çekerek konuşma yapacağı binanın balkonuna kadar getirmişlerdi.

Aradan 137 gün geçti, 27 Mayıs 1960 günü M.B.K. ülke yönetimine el koydu, ertesi gün sokağa çıkma yasağı konuldu ve 29 Mayıs 1960 günü halk yine sokağa döküldü ve Askerlik Şubesi Tarsus Şubesine giderek görevli iki Subayı omuzlarına alarak meydana getirdiler ve “Kahrolsun Diktatör MENDERES “ diye sloganlar atarak,  Plevne Marşını söyleyerek caddelerde halay çektiler. Başbakan  Adnan MENDERES ‘i 137 gün önce omuzlarında taşıyanlar ile Subayları omuzlarında taşıyanlar aynı kişilerdi.  1968 yılı Haziran ayında Adana’da  bir sohbet toplantısında M.B.K. üyesi Emekli Kurmay Yüzbaşı rahmetli Muzaffer  ÖZDAĞ Bey  bizlere şunları söylemişti: “ İhtilali yaptık ama korkmaya başlamıştık, halk sokağa dökülürse,Türkiye’nin her ilinden bir otobüs vatandaş Ankara’ya gelerek Kızılay Meydanında tankların önüne yatsalardı ne yapacaktık? Aksine halk bizi destekledi, koca Türkiye’de sadece bir kişi Adana’dan Süleyman RAMAZANOĞLU M.B.K. üyelerine mektup göndererek MENDERES’in  yerine kendisinin yargılanmasını teklif etti.

Yanlış seçilen kılavuzlar, yöneticileri yanlış yola götürürler, yanlış yönetilen kurum ve işletmelerde herkes Reis olunca savaşacak Kızılderili bulamazsınız. Eskiden saraylarda vezirler, korkudan Padişah’a söyleyemedikleri konuları soytarılara söyletirlermiş. Her köyün bir delisi vardır, köyün Muhtarı eğer Kaymakam Bey’den çekinirse köyün dertlerini ve problemlerini köyün delisine söyletirmiş. Kaymakam kızarsa muhtar araya girer ve Kaymakam Bey’e hitaben: “ Efendim, bu adam delidir, ne dediğini bilmiyor.” der ve zılgıt yemekten kurtulur. Her kurum ve işletmeye bir deli lazımdır.

Büyük İskender, hiçbir kusuru konusunda kendisini uyarmayan vezirine:  “ Sana ihtiyacım yok.” der. Veziri: “ Neden hükümdarım?” diye sorunca İskender: “ Çünkü ben bir beşerim, sen bu kadar süre zarfında benim bir tek kusuruma rastlamadıysan cahilsin demektir. Kusurumu örtbas ettiysen o zaman da hainsin demektir.”  Halife Hazreti Ömer de çevresinde bulunan müminlere şöyle söyler: “ Yanlış yaptığımızda bizi uyarmazsanız sizde hayır yoktur. Uyardığınız halde sizi dinlemezsek bizde hayır yoktur.  Halife Hazreti Ebu Bekir ise: “ Kim benim noksanımı, hatamı ve yanlışımı yüzüme söylerse Allah ondan razı olsun. Eğer yanlış bir karar ve emir verirsem sakın yerine getirmeyiniz.” buyurmuşlardır.  

Millet Partisi Genel Başkanı, ülkemizin en meşhur eski politikacılarından biri olan ünlü hatip rahmetli Osman BÖLÜKBAŞI’nın çok güzel sözleri vardı: “ Dün sövdüklerini bugün övenler, dün övdüklerine bugün sövenler göstermişlerdir ki köpek her avcı ile ava çıkar.” Milletvekili seçtirdikleri kişiler kendisine ihanet ederek başka partilere geçince” O kadar çok ihanete uğradım ki bağrım Karaca Ahmet Mezarlığına döndü.”demişti.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.