Batı ne zaman Kafkaslar ve Ortadoğu ile ilgili gelişmeden bahsetse içimiz cız eder, eyvah deriz.  Yine kan akacak, masum canlar toprağa düşecek, nice gözyaşı ve nice dramlar yaşanacak. Türk coğrafyalarına ateş düşecek.

Eyvah deriz, medeniyetimin kılcal damarları biraz daha bizden uzaklaştırılacak ve kalpler Türkiye’ye hasret kalacak!

Ortadoğu’nun paylaşımı için 1916’da İngiltere ile Fransa arasında yapılan Sykes-Picot antlaşması Osmanlı’ya karşı bölge Araplarını Osmanlı aleyhine kışkırtmak, sözde bağımsız Arap devletleri kurmak amacı gütmüştü. Ortadoğu’yu diyazn etmek amacıyla kurulan sistem Arap baharıyla yeni bir şekil almaya başladı.

Sykes-Picot antlaşmasından günümüze kadar bölgede kan ve gözyaşı durmadı. Aksine daha da şiddetlendi. 1945 sonrası ABD’nin dünya hâkimiyet anlayışının da devreye girmesiyle İsrail, ABD ve İngiltere bir olup bölgeyi hallaç pamuğuna çevirdi. ABD ile dönemin SSCB yönetimi dünyayı iki kutuplu hale getirerek düzen sağlamaya çalıştı. 1991 sonrası Sovyet Rusya’sının çökmesiyle dünyada 1945’te Yalta Konferansı ile oluşturulan düzen ortadan kalktı. Ancak Rusya’nın son girişimleriyle dünya yeniden şekillenmeye, iki kutuplu hale getirilmeye çalışılıyor gibi görünüyor.

Kafkaslar, Türkistan, Balkanlar’da görülen kargaşada Rusya ile ABD’nin bölgesel ve uluslararası çıkarlarının etkisi birinci derece rol oynamaktadır. Türklerle Rusların Kafkaslar ve Türkistan’da karşılaşmaları çok eskilere dayanır. Bir zamanlar Knezlik olarak yönetilen ve bizden yardım dilenen Ruslar önce Kazan, Astragan Türk Hanlıklarını ortadan kaldırmış ve 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasından bu yana Türk coğrafyalarına hâkim olmuşlardır.

Kırım Osmanlı tarafından Ruslara teslim edilen ilk Türk toprağıdır. O günden bu güne Ruslar Türk topraklarını işgal, yağma, katliam yapmaya ve aleyhimize genişlemeye devam ediyor. Tıpkı Kırım’ı tekrar işgal etmeleri gibi…

Rusya’nın Kafkaslar ve Türkistan’da yaptığı işgaller gibi Batı’nın Afrika ve Ortadoğu coğrafyalarının elden çıkışı XIX. Yüzyıldan itibaren yoğunlaşmış ve bugüne kadar devam etmiştir.

Bakmayın siz Afrika, Kafkaslar ve Ortadoğu’da bağımsız gibi görünen ülkelere… Hala Fransızca ve İngilizce resmi dillerle konuşurlar ve hala Batı tarafından tasarlanır.

Ortadoğu, az bilinen adıyla ‘Yakın Doğu’ (Middle East ya da Near East) yüz yıldan fazladır bölge ve dünyanın gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Bundan sonra daha da meşgul edecek gibi görünüyor.

Uzun bir dönem Türkiye’nin gündemini meşgul etmiyor gibi görünen Ortadoğu, Kafkaslar, Türkistan, Balkanlar, hatta Afrika’nın uzun bir dönem Türkiye’nin gündeminden bilinçli olarak uzaklaştırılmış olmasının son dönemde acı faturalarının çıktığını görerek kahroluyoruz!

XIX. yüzyılla birlikte Ortadoğu’da kökleşen Batının enerji, su ve Hint ticaret yollarıyla Akdeniz’e hâkim olma politikalarının halen devam ediyor olması Batı açısından bir kazanç olarak görülse de Selçuklu, Safevi, Memluk ve Osmanlı siyasi, kültürel tecrübeleriyle bölgeye hâkim olmuş bir kültür hinterlandına sahip bizleri derinden yaralamakta ve hatta İslam medeniyetini yok edecek doneleri de içinde barındırmaktadır.

Geçmişte yapılan hatalar ve pasif politikaların sonuçları bu günlerde Türkiye’nin karşısına çıkmaktadır. Ancak her şeye rağmen Türkiye’nin bölgede Batı, ABD ve Rusya’dan oluşan bloğa karşı tek dirayetli aktör olmasının altını çizmek ve bu çerçevede politikalar üretmek gerekir.

Türkiye’nin Ortadoğu’dan Afrika, Kafkaslar, Türkistan ve Balkanlara kadar Batı bloğuna karşı tek başına var olduğunu; var olması gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Zira Arap-İslam ve Türk-İslam dünyasında Türkiye haricindeki ülkelere bakıldığında bunların kahir ekseriyetinin karşı bloklar tarafından kurulan, hatta devlet bahşedilen ülkeler olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekir.

1902’de Amerikalı amiral Alfred Thayer Mahen tarafından isimlendirilen Ortadoğu kavramı kaypak, müphem ve bukalemun bir kavram. Devlete, düşünceye ve ülkelerin beklentilerine göre değişim gösteriyor. İngiltere, ABD, AB ve Rusya’ya göre farklı çıkar alanları anlamına gelen bir kavram Ortadoğu.

Cemil Meriç Ortadoğu’nun paylaşılmasını şöyle anlatır. “Devlet-i Aliye çöktükten sonra, İslam Sancağının dalgalandığı dünya parsellere ayrıldı. Avrupa, kıtaları ve ülkeleri kendi çıkarlarına göre yeniden adlandırdı. Bir nevi vaftiz merasimiydi bu.”[1]

Ortadoğu hakkında yazılanlarda geçen ifadeler her ne olursa olsun, lügatler ne derse desin 100 yıldan fazla bir zamandır değişmeyen bir gerçek var. O da İslam dünyası başta olmak üzere sömürülen topraklarla sömüren devletlerin zihniyetleri aynı merkezlerin çıkarları için birleşiyor: Ortadoğu, Kafkaslar, Afrika, Türkistan!

Petrol, doğalgaz, uranyum, bor, doğalgaz, toryum… enerji kaynaklarını elinde bulunduran devletlerin bağımsız ekonomik ve siyasi politikalar geliştirmelerine izin vermemek şeklinde tezahür eden 1990 sonrası ABD, Çin ve AB’ye son dönemde Rusya’da eklenmiş görünüyor.

Rusya’nın bu günlerde Kazakistan ve Ukrayna’yı karıştıran politikalarını, Ukrayna’yı işgal girişimlerini bölge Türk devlet ve halklarını yeniden arka bahçesi yapma girişimlerinin bir parçası olarak okumak gerekmektedir.
———————————–
[1] Cemil Meriç, Kırk Ambar, s.286 vd.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.